KABİR AZABI VAR MI?
KABİR AZABI VAR MI?
Soru: Muhterem hocam, mealci dediğimiz bir arkadaş Kur'an'da kabir azabı olmadığını, bunun uydurma olduğunu söyledi. Konu hakkında deliller mevcut mudur? Varsa ulaştıracağım, kurtuluşuna vesile olabileceğimi düşünüyorum.
Cevap: Kabir azabının varlığını reddeden kişinin hangi ayetleri ve hadisleri inkar etmiş olduğuna bir bakalım:
Allah Teala, Firavun’un kavminden bahsettiği ayetlerinde şöyle buyurur;
“Allah o mümini, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun’un adamlarını ise, o kötü azab kuşattı. Onlar, sabah akşam ateşe arz olunurlar. Kıyamet kopacağı gün de: “Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!” (denilecektir).” (Mümin 45-46)
Yani onlar sabah ve akşam kabirlerinde azaba uğrarlar. Buradaki “nar”dan maksad kabir ateşidir, cehennem ateşi değil. İkinci ayette gelen şu ifade bunun delilidir: “Kıyamet kopacağı gün de: “Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!” (denilecektir)” buradan anlaşılıyor ki, kıyamet henüz kopmamıştır. Bu durumda, nasıl Cenab-ı Hakk onların ateşe atılmalarını ve onlara azab edildiğini haber verir?
Hiç şüphesiz burada bahsedilen kabir azabıdır, Cehennem azabı değil, bu ateş, ahiretteki ateşten önceki bir ateştir.
Hafız İbn Kesir diyor ki: “Bu ayet-i Kerime, Ehl-i Sünnetin kabirde berzah azabının olacağına dair delil olarak kabul ettiği en önemli dayanaklardan biridir.” Bu ayetteki ifadeden, dünya var olduğu sürece sabah ve akşam bu azabın devam edeceği anlaşılmaktadır. (İbni Kesir, Tefsiru’l-Kur’an’i’l-Azîm, III, 244.)
Kabir azabını delillendiren bir diğer ayet şudur:
“(Ahirette ki) en büyük azaptan önce, onlara mutlaka (dünyada) en yakın azaptan tattıracağız; olur ki dönerler.” (Secde 21)
Bu ayette geçen 'yakın azap'tan kasıt, kabir azabıdır, çünkü; ahiret azabı henüz gelmemiştir ancak kıyamet günü gelecektir.
Kabir hayatını delillendiren bir ayet daha paylaşalım:
"Günahları yüzünden tûfanda boğuldular, ardından ateşe atıldılar, kendilerini Allah’a karşı koruyacak yardımcılar da bulamadılar." (Nuh 25)
Kabir azabıyla alakalı en açık ayetlerden biri de bu ayettir.
Ayette Allah'ımız, tufanda boğulan kafirler hakkında "Ateşe atıldılar" tabirini kullanıyor.
Sorum şu ki, kabir azabından başka hangi azap vardır ki, Hz. Nuh’un kavmi denizde boğulduktan hemen sonra o azaba girmiş oluyorlar?
Eğer kabir hayatı inkar edilirse, Hazreti Nuh’un kavminin boğulduktan hemen sonra sokuldukları ateş ne ile izah edilebilir?
Buna Cehennem diyemezsin, çünkü Cehennem’e giriş, mahşerde hesaplar görüldükten sonra olacaktır.
KABİR AZABI İLE ALAKALI SAHİH HADİSLER
1. HADİS: Osman bin Affan (radıyallahu anh)'dan şöyle dediği nakledilmiştir: “Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ölünün defin işlemini bitirdikten sonra başında kalır ve derdi ki: “Kardeşiniz için istiğfarda bulununuz ve ona tesbit için (dilinin kabirdeki meleklerin suali esnasında kavl-i sabit olan kelime-i şehadeti söyleyebilmesi için) dua edin, zira o, şu anda sorguya çekilmektedir.” (Ebu Davud, Cenaiz, 73.)
2. HADİS: Ebu Said el-Hudri (radıyallahu anh)'dan şöyle dediği nakledilmiştir: Peygamber Efendimiz buyururdu ki: “Cenaze (tabuta) konup da omuzlara alındığı vakit, salih birisi ise der ki: ‘Çabuk çabuk, acele acele beni yerime götürünüz.’ Eğer Salih birisi değilse de ehl-ü ıyaline der ki: ‘Vah zavallı onu nereye götürüyorsunuz.’ Onun sesini insan hariç bütün mahlukat işitir. Şayet insan onun bu haykırışını duyacak olsa helak olur, ölür giderdi.” (Buhari, Cenaiz, 49, 51, 89; Nesai, Cenaiz, 44.)
3. HADİS: Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)’nin anlattığına göre, bir Yahudi kadın, yanına girdi. Kabir azabından bahsederek: “Seni kabir azabından Allah korusun!” dedi. Hz. Aişe de Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanına girince Yahudi kadının söylediklerini anlattı ve kabir azabından sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: “Evet, kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını hayvanlar işitir!” buyurdu. Hz. Aişe der ki: “Bundan sonra Aleyhissalâtu vesselâm’ın namaz kılıp da, namazında kabir azabından istiaze etmediğini hiç görmedim.” (Buhârî, Cenaiz 89; Müslim, Mesacid 123; Nesâî, Cenaiz 115.)
4. HADİS: Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (Aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: “Kul kabre konulup, yakınları da ondan ayrılınca -ki o, geri dönenlerin ayak seslerini işitir- kendisine iki melek gelir. Onu oturtup: “Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) denen kimse hakkında ne diyordun?” diye sorarlar. Mü’min kimse bu soruya: “Şehadet ederim ki, O, Allah’ın kulu ve elçisidir!” diye cevap verir. Ona: “Cehennemdeki yerine bak! Allah orayı cennette bir mekâna tebdil etti” denilir. (Adam bakar) her ikisini de görür. Sonra ona, kabri geniş ve rahat hale getirilir. Eğer ölen münafık ve kafir ise: “Sizin içinizde gönderilmiş bu kişi (Muhammed Aleyhisselam) hakkında ne diyordun? denilir. “(Sorduğunuz zatı) bilmiyorum. Ben de herkesin söylediğini söylüyordum!” diye cevap verir. Kendisine: “(Allah Rasülü’nün getirdiklerini) Anlamadın ve (Allah’ın Kitabını) okumadın!” denilir. Sonra demirden sopalarla vurulur. (Sopanın acısıyla) öyle bir çığlık atar ki, onu (insan ve cinlerden ibaret olan) sekaleyn dışında ona yakın olan bütün (kulak sahibi) varlıklar işitir.” (Buhârî, Cenaiz 68, 87; Müslim, Cennet 70; Ebu Davud, Cenaiz 78; Nesâî, Cenaiz 110; Tirmizî, Cenaiz 70.)
5. HADİS: Bera bin Âzib (radıyallahu anh)’ın anlattığına göre Rasulullah (S.A.V.) bir gün güneşin battığı sırada dışarı çıkmıştı ki bir ses işitti. “Bunlar Yahudiler! kabirlerinde azap çekiyorlar” buyurdu. (Buhârî, Cenaiz 86; Müslim, Cennet, 17; Nesai, Cenaiz, 114.)
6. HADİS: Bera bin Âzib (radıyallahu anh)’ın naklettiğine göre Rasulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Mümin kabrinde oturtulur, (melekler sorgu için) ona gelirler, sonra o Allah’tan başka ilah olmadığına Muhammed Aleyhisselam’ın O’nun Resulü olduğuna şahadet eder. Bu, Cenab-ı Hakk’ın şu kavl-i şerifi ile ifade edilmektedir: “Allah, iman edenleri, dünya hayatında da, ahirette de sağlam bir söz üzerinde tutar; zalimleri de saptırır ve Allah, dilediğini yapar.” (İbrahim 27) (Buhari, Cenaiz, 85, Tefsir; Müslim, Cennet,17; Ebu Davud, Sünnet, 27; Tirmizi, Tefsir; İbrahim; Nesai, Cenaiz, 114.)
7. HADİS: Abdullah bin Ömer (radiyallahü anhüma)’nın naklettiğine göre, Rasulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Sizden birisi öldüğü (ve kabre konulduğu zaman) sabah akşam kendisine gideceği yer gösterilir. Cennet ehlinden ise cennet ehli olarak, yok eğer cehennem ehlinden ise cehennem ehli olarak. Yani cennet ehlinden olacaksa cenneti görür ve kabri cennet bahçelerinden bir bahçe haline gelir. Şayet cehennem ehlinden olacaksa ona da kabrinde iken cehennem gösterilir de, bu şekilde kabri cehennem çukurlarından bir çukur haline gelir. Sonra kendisine denilir ki: Kıyamet gününde Allah seni diriltip haşr edinceye kadar kalacağın yer işte burasıdır.” (Muvatta, Cenaiz,16; Buhari, Cenaiz, 88, Bed’ül-halk, 8, Rikak,42; Müslim, Cennet,17; Tirmizi, Cenaiz,71; Nesai, Cenaiz, 116.)
8. HADİS: Abdullah bin Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: “Peygamber Aleyhisselam iki kabre uğramıştı, -azap çektiklerini bizzat kendisi işitti- ve dedi ki: "Bu ikisi kesinlikle azaba uğruyorlar, azaba uğramalarının sebebi de büyük günahlardan biri değil; bu kişilerden birincisi, nemime yapıyordu (yani insanlar arasında laf götürüp getirmek suretiyle aralarını bozmaya çalışıyordu). Diğeri ise idrarının üzerine sıçramasından sakınmıyordu." Daha sonra yaş bir dal aldı, ikiye böldü ve her bir dal parçasını bir kabrin üzerine toprağa soktu ve buyurdu ki: "Bu dallar yaş kaldığı müddetçe umulur ki onların azabı hafifletilir.” (Buhari, Vudu, 55; Cenaiz, 80, 87, Edep, 46; Müslim, Taharet, 34; Nesai, Cenaiz, 116; İbn Mace, Taharet, 26.)
9. HADİS: Peygamberimiz (S.A.V.) buyurdu ki:“Sizler birbirinizi defnediyor olmasaydınız, kabir azabını size işittirtmesi için Allah’a dua ederdim.” (Müslim, Cennet, 17; Nesai, Cenaiz, 114.)
10. HADİS: Ebu Hureyre (radıyallahu anh)'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) şöyle buyurmaktadır:“Sizden birisi teşehhüd yaptığı zaman şu dört şeyden Allah'a sığınsın: 'Allahım! Cehennem azabından, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden, Mesîh Deccâl'in fitnesinden sana sığınıyorum” buyurdu." (Buhârî, Cenaiz 87; Ebu Dâvud, Salat 178-179, 983; Nesâî, Sehv 64; İbn Mâce, İkaraetu's-Salah 26, 909.)
Allah'ın Peygamberi Muhammed (aleyhisselatü vesselam)'ın bile korktuğu ve Rabbine sığındığı bu dehşetli kabir azabından, bırakın korkmayı, inkar etmekle kurtulabileceğini zanneden bu mezhepsizlerin, bu kadar ayet ve hadisi halı altına süpürerek gizlemeye çalışmaları cehaletten değil, olsa olsa ihanettendendir.
"Onları, (insanları) ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir." (Kasas 41)
İlgili Videolar: