Kur'an Yeter Diyenler Kur'an'a İnanmıyor!

Kur'an Yeter Diyenler Kur'an'a İnanmıyor!

Kur'an Yeter Diyenler Kur'an'a İnanmıyor!

Günümüzde, Şeytanın Cennetten kovulmasına sebep olan 'kibir' hastalığına yakalanmış bazıları, kendilerini Muhammed aleyhissselam’dan üstün gördüklerinden sebep, o Peygamberin açıklamalarına (hadis) ihtiyaç duymadan, Kur’ân’ı kendi hevai görüşlerine göre yorumlama edepsizliğini gösteriyorlar.
 
“Peygambersiz bir din!” mantığını insanlara empoze etmek adına, kafirler hakkında inmiş olan bazı ayetleri ortaya koyarlarken, mü'minlerle alakalı olan ayetleri de rahatça inkar edebiliyorlar.
 
Oysa biraz akâid ilmini okumuş olanlar bilirler ki, Kur’ân’ın bir âyetine inanmamakla tamamına inanmamak aynıdır. Küfürdür.
 
"...Yoksa siz, Kitab'ın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası, dünya hayatında ancak rüsvâylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir..." ayeti, Allah'ın hükümleri arasından işine geleni alıp, işine gelmeyenleri inkar edenlerin ve görmezden gelenlerin, daha dünyadayken rezil olacağını, ahirete gidince de, Himalayalardan aşağı itilmek gibi ateşe ittirileceklerini beyan ediyor. (Bakara 85)
 
Şimdi, bu din hırsızlarının, Kur’an’da okudukları ama inanmadıkları birkaç ayeti konuşalım: (İnkar ettikleri ayetlerin tamamını buraya almam mümkün değildir.)
 
"Size, âyetlerimizi okuyacak, sizi her kötülükten arıtacak, size Kitâbı ve HİKMETİ ÖĞRETECEK ve bilmediklerinizi bildirecek aranızdan, bir resul gönderdik." (Bakara 151) Bu reformistlere sormak gerekir ki; bu ayete göre, Kur’ân’ın ilk ve en büyük öğretmeni olan muallim Peygamber (aleyhisselatü vesselam), bize hangi hikmeti öğretecek?
 
Bunlar gibi çakma değil, gerçek bir müçtehid olan İmam-ı Şafii (rahmetullahi aleyh), ayetteki hikmetten bahisle şöyle der:
 
"Bu âyetteki hikmetten maksat, Resûlullah'ın sünnetidir. Önce Kur’an zikredilmiş, peşinden hikmet bildirilmiştir." (El Umm)
 
Görüldüğü üzere, eğer Kur’ân-ı Kerîm açıklamasız olarak öğrenilseydi, Peygamberimize sadece, “Tebliğ et, yeter” denilirdi, ayrıca “açıkla” denmezdi. Halbuki Efendimiz aleyhisselam’a, Kur’ân’ı bize ulaştırmasının yanında (Tebliğ), açıklaması da emredilmiştir. (Beyân)
 
"...Sana da Kur’ân’ı indirdik ki, insanlara vahyedileni AÇIKLAYASIN. Belki onlar da düşünürler." (Nahl 44)
Demek, bunlar hiç düşünmüyorlar ki, açıklamayla alakalı olan âyetleri hiç çekinmeden gizleyebiliyorlar!
 
"Biz bu Kitâbı, sana sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara AÇIKLAYASIN ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olsun diye indirdik." (Nahl 64)
 
Bu âyet-i kerimeler, Kitapta açıklamayı gerektiren âyetlerin bulunduğunu gösterdiği gibi, bunu açıklamaya Resulullah efendimizin yetkisi olduğunu da göstermektedir.
 
Kur’ân-ı kerimdeki her bilgi herkese açık değildir. Peygamber efendimiz bunları vahiy ile öğrenmiş ve ümmetine de bildirmiştir.
 
"...Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, konuyu Allah ve Resûlüne arz edin..." (Nisa 59)
 
Bu ayetteki, “Allah'a arzedin” hükmü, meseleyi Kur’ân’a sormamızı; “ve Resûlüne arzedin” hükmü ise, Kur’an’da bulamadığımız herhangi bir meseleyi, bu Kitabı bize getiren Peygamberimiz (aleyhisselam)’ın sünnetinde aramamız gerektiğini beyan ediyor.
 
Konuya bir de uygulama (pratik) açısından bakalım.
 
Kur’ân’ın indiği dönemde yaşayan sahabilerin görüşü nedir?
İmam-ı Beyhaki, Delâil kitabında şöyle rivayet eder:
 
"Eshab-ı kiramdan İmran bin Husayn (radıyallahü anh), şefaatle ilgili bazı hadisler nakleder. Oradakilerden biri der ki:
- Siz hadisler bildiriyorsunuz, fakat biz bunlarla ilgili Kur’an’da bir şey bulamıyoruz. İmran bin Husayn şöyle der:
- Sen Kur’an’ı okudun mu?
- Evet.
- Kur’an’da sabah namazının farzının iki, akşamınkinin üç, öğle, ikindi ve yatsının farzının ise dört rekat olduğuna rastladın mı?
- Hayır.
- Peki bunları kimden öğrendiniz? Bizden (Eshab-ı kiramdan) öğrenmediniz mi? Biz de Resûlullah'tan öğrenmedik mi?
İmran devam eder:
- Peki, Kur’an’da kırk koyunda bir koyun, şu kadar devede şu kadar, şu kadar paraya şu kadar dirhem zekat düştüğüne rastladın mı?
- Hayır.
- Öyleyse bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Resulullah'tan öğrenmedik mi?
- Hac suresinde, (Eski evi -Kâbe’yi- tavâf etsinler) âyetini okumadınız mı? Peki, orada “Kâbe’yi yedi defa tavaf edin” diye bir ifadeye rastladınız mı?
- Hayır.
- Siz, Allahü Teâlâ’nın Kur’an’da şöyle buyurduğunu duymadınız mı? "...Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir." (Haşr 7)
Hz. İmran daha sonra buyurur ki: "Sizin bilmediğiniz ve bizim Resulullah'tan öğrendiğimiz daha çok şey vardır." (1)
 
İmam-ı Şâranî konu hakkında şöyle der:
 
Ma'lûmdur ki Sünnet, Kitâb üzere hüküm beyan etmektir. Aksi değildir. Zira sünnet, Kur'ân-ı kerîmdeki meselelerin açıklanmasıdır. Müctehid imamlar, sünnetteki özeti bize açıklıyan âlimler olduğu gibi, onlara uyan âlimler de, onların sözlerindeki özeti bize açıklarlar ve bu kıyamete kadar böyle devam eder.
Üstadım Aliyyülhavas'dan (rahimehullah) duydum. Buyurdu ki:
"Sünnet, bize Kur’ân’daki konuları bildirmeseydi, âlimlerden hiçbiri, fıkıhdaki sular ve abdest bahislerindeki hükümleri çıkaramaz, sabah namazının farzının iki, öğle, ikindi ve yatsının farzlarının dört, akşam namazının farzının üç olduğunu, bilemezdi. Aynı şekilde hiçbir kimse kıbleye dönüldükte yapılan duâda, iftitahda ne söyleneceğini bilemezdi. Tekbîrin nasıl olduğunu, rükû ve sücûd tesbihlerini, ta'dili erkânı, teşehhüde oturdukta ne okunacağını bilemezdi. Aynı şekilde bayram namazlarının nasıl kılınacağını, ay ve güneş tutulması namazlarını, cenaze, yağmur duası namazları gibi daha çok şeyleri kimse bilemezdi. Bunun gibi, zekâtın nisabını, orucun ve haccın şartlarını, alışveriş, nikâh, yaralama, kadılık ve fıkhın diğer bâblarının hüküm ve esaslarını da bilen olmazdı." (2)
 
Bunca delili görmelerine ve bilmelerine rağmen, hâlâ insanları Kur'an ile aldatan bu Peygamber düşmanlarının burnu yerde sürtünsün!
 
"Hakk'ı bâtıla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin." (Bakara 42)
  1. İmam-ı Süyuti, (radıyallahü anh) Miftahu’l-cenne fi’l-ihticac bi’s-sunne (Sünnetin İslamdaki Yeri), Rağbet Yayınları, İst. (Tercüme: Doç Dr. Enbiya Yıldırım)
  2. İmam-ı Şarani, (radıyallahü anh) Mizan-ül Kübra (Dört Hak Mezhebin Büyük Fıkıh Kitabı), Berekat Yayınevi, İst. (Tercüme: A. Faruk Meyan)

İlgili Videolar: