"Allah’ın şeâirini tazim etmek, kalblerin takvasındandır." (Hac 32)
Bu ayeti kerime sebebiyle, Allah’ü Teâlâ’nın şeâirini tazim etmek vacib olmuştur. Şeâir; nişanlar, alametler demektir.
Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri şöyle der;
"Görülünce, Allahü Teâlâyı hatırlatan her şey, Allahü Teâlânın şeâiri olur."
Bakara sûresinin, "Safa ve Merve, Allah’ın şeâirindendir" mealindeki 158. âyet-i kerimesinden anlaşılıyor ki, Allahü teâlânın şeâiri, yalnız Safa ve Merve tepeleri değildir. Bunlardan başka şeâir de vardır. Mekke-i mükerreme şehrinde, Mescid-i haramın yanında bulunan Safa ve Merve ismindeki iki tepecik arasında, İsmail aleyhisselamın annesi Hazreti Hacer gidip geldiği için, bu iki tepecik, Allahü Teâlânın şeâiri olup, o mübarek anneyi hatırlamaya sebep olunca, bütün mahlûkların en üstünü ve Allahü Teâlâ’nın sevgilisi olan Muhammed aleyhisselam’ın doğduğu, büyüdüğü, ibadet ettiği, hicret ettiği, namaz kıldığı, vefat ettiği yerler, mübarek türbesi, Hazret-i Ali’nin ve diğer Eshabının yerleri de elbette Allahü Teâlâ’nın şeâiri olur. (Usul-ül-erbea fi terdid-il vehhabiyye)
Bir kimseye olan muhabbetten dolayı, o kimseye gösterilen ta’zim, ona ait olan eşyalara, onun yaşadığı yerlere ve geçtiği yollara karşı gösterilen özel ihtimâm ve bu mekânları ziyaret etmek gibi eylemler, çoğalma, artma ve hayır anlamlarına gelen bereket kökünden türeyen, hayır ve bereket ummak anlamına gelen 'teberrük', kelimesiyle ifâde edilmiştir.
Bir şahısla yapılan teberrük, o kişinin Allah'a olan yakınlık ve faziletine inanıldığı için yapılmaktadır. Teberrük eden kişi, kendisiyle teberrük edilen zatın, sadece Allah'ın izniyle bir hayra sebep olabileceğini, bir kötülüğü de ancak O'nun izniyle defedebileceğini bilmektedir.
Teberrük esasen, bereket istemek anlamındadır. Bir şey vasıtasıyla bereket ve feyze nail olmayı ifâde eder. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile sahâbe arasında birçok kereler bereketlenmelerin gerçekleştiği, hadis ve siyer kitaplarında çeşitli misaller verilerek anlatılmıştır.
Resûlüllah'ın Bardağı ve Namaz Kıldığı Yerle Teberrük:
Ebû Bürde (Radiyallahu Anh) şöyle anlatıyor: “Bir kere Medine-i Münevvere’ye geldiğimde, Abdullah İbn Selâm (Radiyallahu Anh) beni karşılayarak bana: “(Haydi benimle beraber) Ev(im)e yürü de, seni Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in içtiği bardaktan içireyim, hem de Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kıldığı mescid (yer)de kılarsın.” dedi. Ben de onunla beraber gittiğimde bana sevîk (arpa ve buğday unundan yapılan çorba) içirdi, hurma yedirdi. Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in mescidinde (namaz kıldığı yerde) de namaz kıldım.” (Buhârî, el-İ’tisam bi’l Kitâbi ve’s-Sünne: 16, no: 6910, 6/2673)
Teberrükün bazı şekillerini kabul etmeyenler, ne diyorlardı?
‘Ashab-ı Kiram, Peygamberimizin namaz kıldığı yahut bulunduğu yerlere teberrük etmek gayesiyle ziyarete gitmemişlerdir’ diyorlardı!
Peygamberimizin Abdest Suyu İle Teberrük:
Tâlik bin Ali anlatıyor: “Biz, Allah Rasûlü’nün (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) huzuruna çıktık. Ona biat edip beraber namaz kıldık. Sonra bizim memleketimizde olan bir kiliseden bahsettik. Bize temizlendiği suyun artığını vermesini istedi. O (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), su isteyip onunla abdest alıp ağzını çalkalamış, sonra da onu bir kaba dökerek bize şunu emretmişti: “Gidiniz, topraklarına vardığınız zaman o kiliseyi yıkıp o mekânı bu suyla yıkayın, sonra da orayı mescit olarak kullanın.” Biz: “Topraklarımız uzak, hava da sıcak. Bu su yolda kurur” dedik. Bunun üzerine o: “Ona su katabilirsiniz. Su kattığınızda çoğalan su da temizdir” buyurmuşlardı. (Nesâî, Mesâcid, 11, no: 700, 2/369. Hatîb-i Tebrizi, Mişkâtü’l-Mesâbih, Salât: 7, no: 716. Ahmed İbn Hanbel, Müsned, no: 16293, 5/494.)
Peygamberimizle ve ona ait olan şeylerle teberrük edilebileceğine delalet eden meşhur ve muteber hadislerin en açık ve net olanı bu hadistir. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest suyunu bir kaba koyarak onlara vermiş, kendisinden istenileni yerine getirmiştir. Bu insanları özellikle Peygamberimizden su istemeye, bildikleri önemli bir sırrın sevk ettiği muhakkaktır. Medine’de kendi beldeleri de su ile dolu iken, azıcık bir su için, sıcak güneşe ve uzun mesafeye rağmen bir beldeden diğerine taşıma zorluğuna katlanmanın anlamı başka ne olabilir ki?
Resûlüllah’ın Teri ile Teberrük:
Enes İbn Mâlik (Radiyallahu Anh) şöyle buyurmuştur: Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
Ümmü Süleym (Radiyallahu Anhâ)’nın evine girer, o yokken yatağında uyurdu. Bir gün yine gelerek onun yatağında uyudu.
Ümmü Süleym (Radiyallahu Anhâ)’ya: “İşte Peygamber senin evinde, yatağının üzerinde uyudu.” denildiğinde, Ümmü Süleym (Radiyallahu Anha) hemen geldi. Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) terlemiş, teri yatağın üzerindeki bir deri parçasına toplanmıştı.
Derhal çantasını açarak bu teri kurulamağa ve onu kavanozuna sıkmaya başladı. O sırada Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) uyanıp: “Ey Ümmü Süleym! Ne yapıyorsun?” diye sordu.
O, “Ya Rasûlallah! Çocuklarımız için bunun bereketini umuyoruz” dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “İsabet ettin!” buyurdular. (Müslim, Fezâil: 22, No: 2331/84, 4/1815.)
Diğer bir rivâyette ise, Ümmü Süleym (Radiyallahu Anhâ) bu soruya: “Bu senin terindir, onu kokumuza katıyoruz. O, kokuların en güzellerindendir.” diye cevap verdi. (Müslim, Fezâil: 22, No: 2331, 4/1815.)
Bütün bu sahih rivâyetlerden anlaşıldığına göre, Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ümmü Süleym (Radiyallahu Anhâ)’nın yaptığını görmüş ve uygun bulmuştur. Ümmü Süleym validemizin Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in terini bir rivâyette kokusu için, diğer bir sözünde ise bereket için toplaması arasında bir muaraza (çelişki) yoktur. Zira bu sözler Ümmü Süleym validemizin bu işi, iki maksatla da yaptığı şeklinde yorumlanabilir. (İbn Hacer, Fethu’l-Barî, 11/74.)
Hz. Yusuf’un (aleyhisselâm) Gömleği ile Teberrük:
“Şu gömleği götürün de babamın (Yakub’un) yüzüne sürün. Görücü bir hale gelir.” (Yusuf 93)
“Vakta ki (gömleği getiren) müjdeci geldi. Onu yüzünün üzerine bıraktı da, O hemen çok iyi gören bir kimse oluverdi.” (Yusuf 96)
Bu nasıl oluyor? Yusuf’un gömleği, Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Selem)’in cüppesi (ileride geleceği üzere) gibi şeylerin, ancak Allah’ın yapacağı bir şeyde (körü iyileştirmek gibi) bir bez parçası nasıl vesile kılınabiliyor? Buna ne diyeceksiniz? Elbetteki bir bez parçası gibi şeyle bu gibi hadiselerin tezâhürü (körün iyileşmesi vs.) ancak Allah’ın izniyle, vesile kılınmasıyla ortaya çıkmaktadır. Allah, bir bez parçasını bile vesile kılıyorsa, kim bilir Allah dostlarını nelere vesile kılar?
Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Cübbesiyle Teberrük:
Ebû Bekr-i Sıddık (Radiyallahu Anh)’ın kızı Esma (Radiyallahu Anhâ), Kisrâ’ya mensup (Acem hükümdarlarının giydiği) ipekten yaması bulunan, kenarları dîba (kalın kıymetli ipek) ile geçilmiş, taylasandan olan (iki parmak genişliğinde ipekten uzun şeritleri olan) cübbeyi çıkararak (göstererek):
“İşte bu, Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in cübbesidir, bu cübbe vefâtına kadar Âişe (radiyallahü anhâ)’nın yanında idi. O vefât edince ben aldım. Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu giyerdi, biz de onu hastalar için yıkıyoruz, (suyunu onlara içiriyoruz) onunla şifâ talep ediliyor.” dedi. (Müslim, Libas ve Zinet: 2, No: 2069, 3/1641.)
İmâm Nevevî (rahimehullah)’ın beyanına göre, bu hadis-i şerif, Salihlerin eserleriyle teberrükte bulunmanın müstehap olduğuna delalet etmektedir. (Sahih-i Müslim, Şerhü’n-Nevevî, 14/44.)
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Mübarek Saçı ile Teberrük:
Cafer İbnü Abdullah (Radiyallahu Anh)’ın babasından rivâyetine göre, Yermük günü Halid İbn Velid (Radiyallahu Anh) takkesini kaybedince: “Onu arayın.” buyurdu. İnsanlar onu ne kadar aradılarsa da bulamayınca: “Tekrar arayın.” buyurdu. Sonra bulunduğunda, onun eski bir takke olduğu görülünce, Halid (Radiyallahu Anh) (o takkeyi özellikle aratmasının hikmetini beyan etmek üzere) şöyle buyurdu:
“Bir kere Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) umre yaptığında başını tıraş edince insanlar O’nun saçlarını almaya yarıştılar, ben hepsini geçerek alın saçını aldım ve bu takkenin içine yerleştirdim ve bu takkeyle beraber hangi muharebeye katıldımsa mutlaka (o mübarek saçın bereketiyle) yardım olunmakla rızıklandım (bana zafer nasip oldu).” (Taberânî, Mu’cem-i Kebîr, No: 3804, 4/104, Hâkim, Müstedrek, No: 5299, 3/338, İbn Hacer, El Metâlibü’l Âliye, No: 4044, 4/90, Ebû Yâlâ, Müsned, no: 7183, 13/139)
İmam Müslim, Sahih'inde şöyle kaydeder:
Rasulullah (aleyhisselatü vesselam) Mina'ya geldi. Şeytan'ı taşlayıp kurban kestikten sonra, başını tıraş edip saçını insanlar arasında bölüştürdü.
Diğer bir rivayette ise şöyle geçer: Rasulullah bir berber istedi; berber gelip Peygamber'in saçını tıraş etti. Rasulullah (aleyhisselatü vesselam), tıraş edilen saçlarını Ebu Talha'ya vererek onu halk arasında bölüştürmesini istedi.
Yine Enes'ten şöyle nakleder:
Ben bizzat, bir berberin Resulullah'ın (aleyhisselatü vesselam) saçını tıraş ettiğini, sahabelerin ise Hz. Peygamber'in etrafında döndüğünü ve bir saçını bile yere düşürmediklerini gördüm.
Yine Buharî, Sahih'inde şöyle kaydeder: Rasulullah'ın (aleyhisselatü vesselam) eşi Ümmü Seleme'nin yanında Peygamber'e ait bir miktar saç vardı. Birisi göz ağrısına tutulduğunda, bir kabın içine biraz su koyarak Ümmü Seleme'nin yanına gönderir, o da Rasulullah'ın saçının kıllarını o suya değdirirdi ve o su hastaya şifâ vesilesi olurdu.
Yine Sahih-i Buharî ve diğer kaynaklarda Ubeyde'den şöyle rivayet edilir:
Rasulullah'ın (aleyhisselatü vesselam) saçının bir kılına sahip olsaydım, benim için bütün dünyadan ve dünyadakilerden daha iyi olurdu.
Osman ibn Mevhab,
“Ailem, Ümmü Seleme’ye bir bardak su gönderdi, Ümmü Seleme bize gümüş elbise kıyafet içinden Rasulullah’a ait bir saç teli çıkardı. Birine göz değmesi durumunda bu saçı bir bardak su içine sallayarak hastanın şifa almasını sağlarlardı.” demiştir. (Buhari)
Bu Hadisi şerifler, ashabın, Rasulullah’ın saç telini teberrük amaçlı sakladıklarını ve onunla teberrük edinerek Allah’dan şifa beklediklerine delildir.
Resulullah’ın Ağız Suyuyla Teberrük:
Sahih-i Buharî'de, Meğâzî kitabının "Mâ Kile Fî Livâi'n-Nebî" (Peygamber'in Sancağı Hakkında Söylenenler) babında, Sehl b. Sa'd'dan naklen Resulullah'ın (aleyhisselatü vesselam) Hayber Savaşı'nda şöyle buyurduğu nakledilir:
"Ben yarın bu sancağı öyle birinin eline vereceğim ki, yüce Allah Hayber'in kapısını onun eliyle açacaktır. O, Allah ve Rasulu'nü sever, Allah ve Rasulu de onu severler."
Râvî der ki, gece boyunca insanlar, yarın Rasulullah'ın, sancağı kimin eline vereceğini düşünüyordu. Sabah erkenden sahabeler Rasulullah'ın (aleyhisselatü vesselam) etrafını sardı. Her biri Rasulullah'ın sancağı kendisine vermesini umuyordu.
Tam bu sırada Rasulullah (aleyhisselatü vesselam), "Ali nerede?" diye sordu. "Ya Rasulullah, gözleri ağrıyor." dediler. Bunun üzerine Rasulullah, Ali'yi yanına getirmesi için birini gönderdi...
Buharî bu rivayetin gerisini "el-Cihad-u ve's-Seyr" kitabında şöyle nakleder: Rasulullah'ın (aleyhisselatü vesselam) emriyle Ali'yi getirdiler.
Peygamber, Ali hakkında hayır duada bulundu ve ağzının suyundan biraz gözlerine sürdü. Ali'nin gözleri âdeta hiç rahatsız olmamış gibi ansızın iyileşti.
İmam Müslim de, bu olayın gerisini Seleme b. Ekva'dan şöyle nakleder:
Ali'nin yanına giderek gözleri şişkin olduğu hâlde onu, Rasulullah'ın huzuruna getirdim. Peygamber, ağzının suyundan Ali'nin gözlerine sürdü ve o, göz ağrısından kurtuldu. Sonra Resulullah (aleyhisselatü vesselam) sancağı onun eline verdi.
Hz. Peygamber'in Abdest Suyuyla Teberrük:
Sahih-i Buharî'de Enes b. Mâlik'ten şöyle rivayet edilir:
Rasulullah'ın (aleyhisselatü vesselam) yanındaydım. İkindi namazı vakti olmuştu ve insanların abdest için suları yoktu. Rasulullah'ın abdest alması için, ona bir kap su getirdiler. Hz. Peygamber elini o kaba soktuktan sonra herkesin o sudan abdest almasını emretti. Ben kendi gözlerimle Rasulullah'ın parmaklarından su kaynadığını gördüm; o sudan oradakilerin hepsi abdest aldı.
Yine Buharî Câbir b. Abdullah'tan şöyle nakleder:
Bir gün ikindi namazı vakti Rasulullah'la oturmuştuk; abdest için su çok azdı, onu da bir kaba dökerek Rasulullah'a getirdik. Rasulullah (aleyhisselatü vesselam) elini o kaba sokup parmaklarını açarak, "Abdest almak isteyenler, abdestlerini alsınlar, bereket Allah'tandır." buyurdu.
Ben gözlerimle Allah Rasulu'nün parmaklarının arasından su kaynadığını gördüm. Oradakilerin hepsi o sudan abdest aldılar, içtiler. Ben şahsen o kaptan bir miktar su içtiğim için asla pişman değilim, bundan dolayı kendimi kınamıyorum. Çünkü o suyu hayır ve bereket kaynağı olarak görüyorum.
Râvi der ki: Câbir'e, "O gün kaç kişiydiniz?" diye sorduğumda, "O gün bin dört yüz kişiydik." dedi... (Diğer bir rivayete göre "Bin beş yüz kişiydik." demiştir.)
Resulüllah’ın Başının ve Göğsünün Suyuyla Teberrük:
Buharî, Hudeybiye antlaşması olayında Urve b. Mes'ud'dan Rasulullah (aleyhisselatü vesselam) ve ashabı hakkında şöyle kaydetmiştir:
“Vallahi Rasulullah (aleyhisselatü vesselam) ağzından ve burnundan dışarı attığı bir şeyi insanlar kapışıyor, onları başlarına, yüzlerine ve bedenlerine sürüyorlardı. Rasul-i Ekrem abdest aldığı zaman, insanlar onun abdest suyuyla teberrük etmek için nerdeyse birbirlerini öldüreceklerdi.”
Buharî, Hudeybiye antlaşması hakkında şöyle yazar:
"Rasulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabıyla birlikte Hudeybiye yakınlarında bir su birikintisinin başında indiler. Yanındakiler ihtiyaçlarını gidermek için sudan az az alıyorlardı, nihayet gölcüğün suyu bitti. Bunun üzerine susuzluktan dolayı Rasulullah'a yakındılar. Rasulullah (aleyhisselatü vesselam), okluğundan bir ok çekerek onu o gölcüğe sokmalarını emretti.
Râvi der ki, "Vallahi oku soktukları yerden su kaynamaya başladı ve oradakiler orada oldukları müddetçe onun suyundan alıp içiyorlardı."
TEBERRÜK HAKKINDAKİ KISA HADİSLER
İsa İbni Tahman diyor ki,
“Enes bize (Rasulullah’dan kalma) iki eski pabuç çıkardı.” (Buhari)
Ebu Burde diyor ki;
“Aişe bize yünlü bir elbise çıkardı. Sonra dedi ki, (Rasulullah’ın) ruhu bu elbise içinde iken çıktı.” (Buhari)
Asım diyor ki,
“Enes’in yanında, Rasulullah’ın çatlamış bir bardağını gördüm.” (Buhari)
Esma Binti Ebu Bekir bize (Rasulullah’ın) bir cübbesini çıkardı, "bu Aişe ölmeden önce yanındaydı ölünce ben aldım, biz bununla hastaları şifalanmaları için yıkarız.” dedi. (Müslim)
TEBERRÜK HAKKINDA BAZI ALİMLERİN GÖRÜŞLERİ
Bu konuda Vehhabilerin imamı İbn Teymiyye bile, İmâm Ahmed’in Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in minberine ve topuzuna el sürmeye ruhsat verdiğini nakletmektedir. İbn Ömer, Said bin Müseyyeb ve Yahya bin Said gibi Medine fukahasından bazı âlimlerin böyle yaptıklarını aktarmaktadır. (İbn Teymiyye iktizau's-sıratil müstakim s.367)
İmâm Şemseddin Abdullah bin Ahmed ez-Zehebî bu hususta şöyle bir mütalada bulunur:
Oğlu Abdullah bin Hanbel’in rivâyet ettiğine göre, Ahmed bin Hanbel’e Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kabrine el sürmenin ve öpmenin hükmünden sorduklarında bunda bir beis olmadığını söylemiştir. Eğer “Sahâbe böyle bir şey yapmış mıdır ki bu câiz olsun” diye sorulacak olursa, şöyle cevap vermek mümkündür: “Sahâbeyi Kiram, onu hayattayken görmüş ve yeteri kadar beraber olmuşlardır. Ellerinden öpmüş, abdest suyunu alabilmek için birbirleriyle yarışmış ve hac yaptığı zaman onun saçlarını bölüşmüşlerdi. Burnunu temizlediği zaman çıkanları elleriyle yakalayıp yüzlerine bile sürmüşlerdi. Onun kabrine sürekli gelerek, saygıyla el sürmek ve öpmek arzusu, bizlere sahâbe gibi bir imkan nasip olmadığından, kaynaklanmaktadır. Görülmüyor mu ki Sabit el-Benani “Bu eller Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ellerine dokunmuştur” dediğinde, Enes bin Mâlik onun ellerini öpüp nasıl başına koymaktadır. Bu gibi işler sadece ve sadece Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e olan muhabbetin taşkınlığından kaynaklanmaktadır.
İmâm Ahmed ibni Hanbel’in Teberrük Hakkındaki Görüşleri
Abdullah bin Ahmed şöyle söylemektedir: “Ben babamı, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ait bir kılı öperken görmüştüm. O kılı gözlerine sürdüğünü ve suyun içine koyarak o sudan içerek şifa dilediğini de gördüğümü zannediyorum. O, suyun daha güzel olacağı düşüncesiyle Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ait büyük bir kabı yıkayarak, artık suyu içmişti. Onun zemzem suyundan da şifa beklediğini gördüm, onu ellerine ve yüzüne sürmekteydi.”
Ben Zehebî (ö.748/1374) diyorum ki: “İmâm Ahmed’i inkar edip beğenmeyenler neredeler acaba? Abdullah bir gün, Allah Rasulünün minberi ve hücreyi nebi ile teberrük edenlerin halinden sormuş. İmâm Ahmed de: “Ben bunda bir sakınca görmüyorum” diye cevap vermiştir. Allah Hâricîlerin ve bid’atçilerin görüşlerinden bizleri ve sizleri muhafaza etsin.” (İmam Zehebî, Siyer-ü E’lâmü’n-Nubelâ, 11/212.)
Görülüyor ki, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zatından ayrılan en ufak zerrelere hatta başkaları için pis, çirkin sayılan şeylerine bile nasıl kıymet verdikleri bu haberlerden anlaşılmaktadır. Bu saygı ve edebler mübarek tükrüğünün ve mübarek uzuvlarına değmiş olan abdest sularıyla sahâbenin faydalanması, Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlara duâ etmesinden dolayı mı, yoksa madde olan bu şeylerin en şerefli bir zattân (kainatın efendisinden) ayrıldığı için mi kıymetli olmasından kaynaklanmaktadır? Elbetteki böyledir.
Humeydî’nin, Buhârî’den ve Müslim’in sahihinden topladığı kitabında, Sehl bin Sa’da diyor ki: ‘Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mübarek gömleğini bana hediyye etmiş idi. Annem, benden almak istedi. Bunu kefen yapmak için, saklayacağım dedim. Rasulüllah efendimizin mübarek gömleği ile bereketlenmek istedim’ dedi.
Görülüyor ki, Eshabı kiram, Resûlüllah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mübarek gömleğini, azabdan kurtulmak için vesile ve sebep yapıyorlardı. (Benzeri olay Buhârî, Edep; 39)
İmâm Müslim (rahmetullahi aleyh) sahihinde diyor ki, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sabah namazını kılınca, Medine halkı, içinde su bulunan kablarla huzuruna gelirlerdi. Her kaba mübarek ellerini sokardı. (Tevessülü kabul etmiyenlerin itibar ettikleri âlimlerinden) İbnül Cevzî (Beyan-ül müşkil-il Hadis) kitabında diyor ki, Medine ahalisi böylece Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile bereketlenirler idi. Bir âlime gelip de böyle bereketlenmek isteyenleri, âlimin boş çevirmemesi iyi olur. İbn Cevzî’nin bu sözü ve İmâm Nevevî’nin (Sahih-i Müslim) şerhindeki yazıları ve Kadi İyadın (Müslim şerhi) ve Hanefî âlimlerinden Abdüllatif İbn Melek’in yazılarından anlaşılıyor ki, böyle bereketlenmek, faidelenmek, Hâricîlerin zan ettikleri gibi, yalnız Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mahsus değildir.
Ashabı kiramdan sonra, selef-i salihin de teberrükle ilgili bu nevi tatbikatları, kendi dönemlerinde devam ettirmişlerdir.
İmâm Ahmed b. Hanbel ile İmâm Şafî hazretleri arasında geçen şu hadise buna ne güzel bir misaldir:
İmâm Şafi’nin talebelerinden olan Rabî bin Süleyman anlatır: “Bir gün İmâm Şafî bana; ‘Rabî bu mektubu al, Ahmed bin Hanbel’e götür ve cevabını bana getir.’ dedi.”
Ben mektubu Ahmed b. Hanbel’e götürdüm. Ahmed bin Hanbel mektubu okuduktan sonra çok sevindi. Ahmed bin Hanbel üzerindeki gömleği çıkarıp bana hediye etti. Mektubun cevabını İmâm Şafi’ye getirdim. İmâm Şafi bana; ‘Sana hediye edilen gömleği alıp seni üzmek istemeyiz. Ancak, hiç olmazsa onu bir suya batır ve o suyu bize ver ki, biz de o gömleğin bereketine böylece ortak olalım’ dedi.” (İbnü’l-Cevzî, Menâkıbü’l-İmâm Ahmed bin Hanbel, s: 609-610)
Burada dikkat edilecek husus; bu kıssayı eserine alıp bize anlatan İbnü’l Cevzî, tevessülü kabul etmeyenlerin de itibar ettiği âlimlerindendir.
Sonuç olarak, bu kadar ayet ve hadis, salihlerle bereketlenmenin delillerini bildirirken, açık bir Peygamber ve sahabe düşmanlığıyla bu delilleri inkar ederek ümmeti şirkle itham edenler, hangi tahrifçi modernistlerden ilham alıyorlar sormak gerek?
İçeriği ve reklamları kişiselleştirmek, sosyal medya özellikleri sunmak ve trafiği analiz etmek için çerezler kullanıyoruz. Sitemizi kullanımınızla ilgili bilgileri ayrıca sosyal medya, reklamcılık ve analiz iş ortaklarımızla paylaşabiliriz. İş ortaklarımız, bu bilgileri kendilerine sağladığınız veya hizmetlerini kullanırken topladıkları diğer bilgilerle birleştirebilir.