İMANIN DERECELERİ VAR MI?

İMANIN DERECELERİ VAR MI?
İMANIN DERECELERİ VAR MI?
 
Soru: Müslümanlarında kendi içinde dereceleri varmı? İmanın dereceleri varmıdır hocam?
 
Cevap: İmam Fahreddini Razi, Tefsirül Kebirinde Ankebut suresinde bu derecelerden kısmen bahseder:
 
"İnsanlardan istenen en önemli şey, ibadettir. İbadetlerin en önemli gayesi ise, hadis-i şerifte de varid olduğu gibi, kişide "muhabbetullah"ın gerçekleşmesidir.
Bir hadis-i kudsîde Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: "Kulum Bana ibadetleri ile yaklaşmaya devam eder, nihayet Ben onu severim...” O halde kalbi Allah sevgisi ile dolup taşan kimse, Allah katında en büyük dereceyi alır. Fakat kalbin tercümanı vardır. Bu da dildir. Dilin de tasdikçileri vardır. Bunlar da bedenin diğer uzuvlarıdır. Bu tasdikçilerin de, tezkirecileri vardır.
 
Mesela insan diliyle, "inandım" dediğinde, bu kimse kalbinde Muhabbetullah'ın yerleştiğini iddia etmiş olur. Binâenaleyh bu kimsenin iddiasına şâhidler getirmesi gerekir. İman binasının üzerine oturacağı şeyleri yapmak için bütün uzuvlarını kullandığında, iddiasına, tasdikci şâhidler tahakkuk etmiş olur.
Bu kimse canını ve malını Allah yolunda harcayıp, amellerini Allah Teâlâ dışındaki herşeyi bir tarafa bırakarak tezkiye ettiğinde (temizlediğinde), iddiasında kendisini tasdik eden şâhidlerini de tezkiye etmiş olur. Böylece de ismi, "muhibbîn" (Allah'ı sevenler) defterine kaydedilir ve mukarrebler bölümüne girmiş olur. İşte buna, "İnsanlar inandık demeleriyle bırakılıverileceklerini mi sandılar?" ifadesiyle işaret edilmiştir ki bu, "Onlar, davalarının, şâhidler olmaksızın ve şâhidlerinin tezkiye edicileri olmaksızın kabul edileceğini mi sanıyorlar? Hayır, aksine onların "muhibbîn"den olabilmeleri için, bunların bulunması gerekir" demektir.
 
İkinci İncelik: Kulun en aşağı derecesi, müslüman oluşudur. Çünkü müslüman oluşun hemen altında, küfür (inkâr) derekesi vardır. Binâenaleyh kulun elde ettiği ilk derece müslüman olmasıdır. Binâenaleyh kul böyle bir mertebeyi elde ettiğinde, ismi müslümanlar arasına yazılır, bölümü belirlenir.
 
Fakat padişahlar nezdinde hizmet edenler pek çok kısımlara ayrılırlar: Kimileri, kendisine verilen görevi canı gönülden içten gelerek yapar ve kendini işine verir. Dolayısıyla bu kimse, yaptığı o hizmetten alınıp, derece bakımından daha yüksek bir hizmete verilir. Kimileri de tembel olur, görevini aksatır. Dolayısıyla bu, o hizmetten alınıp, daha düşük bir hizmete verilir. Kimileri, hiç yeri değiştirilmeden, aynı işte bırakılır. Kimilerinin de ilgisi tamamen kesilir, defterlerden adı silinir. İşte Allah'ın kulları da böyledir: Müslüman bazan âbid olur, kendini tamamen ibadete verir, saadeti benimser. Böylece bu kimse, mü'minler derecesinden, daha üst derece olan, mûkınîn derecesine yükseltilir ki bu, mukarrebîn'in (Allah'a yakın olanlar) derecesidir.
 
Kimilerinin de taatı az olur, nefsine düşkün olur, dolayısıyla bu kimse, mevcut derecesinden, daha aşağı bir dereceye yani asîler ve kalbi katılaşmış kimseler derecesine indirilir. Bu kimse, kusurları küçük görür, çokça günah işler, ibadetten nasibini almaktan mahrum olur. Kovulur ve "ehI-i inâd"a katılır. Kimileri de cennetin ilk derecesinde kalır. Bunlar da aptallardır. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak, işe cânı gönülden sarılan ve onu benimseyenleri müjdelemek için, "İnsanlar... bırakılıverileceklerini mi sandılar?" buyurmuştur. Yani, "Onlar, kendilerinin ilk makamda bırakılıverileceklerini mi sandılar. Hayır, hayır. Aksine onlar, derecelerin en üstüne çıkarılırlar".
 
Nitekim Cenâb-ı Hak, "İlimden kendilerine dereceler verilmiş olanlar..." (Mücadele);
"Allah, mücâhidleri, oturanlardan (geri duranlardan) bir derece üstün kılmıştır" (Nisa 95); Ve bunun zıddını tembeller için söyleyerek, "İnsanlar, "inandık" demeleriyle bırakılıverileceklerini mi sanırlar?" buyurmuştur.
Yani, "tembel olan, "iman ettim" deyip, günah işlemek suretiyle, sözünün aksine yaptığında, öylece bırakılıp, kendisinden razı olunacağını mı sanır? Hayır, aksine, daha düşük bir makama, yani ya günahkârlar, ya kâfirler makamına indirilir." (Fahreddini Razi)