ÖLÜNÜN DİRİYE FAYDASI OLUR MU?
Soru;
Sevgili Hocam, Allah hizmetlerinizi daim etsin. Sizi izledikçe çok hızlı öğreniyorum. İslamın özetini anlatıyor gibisiniz. Bizim buralarda kendilerine Selefiyim diyen bazı Vehhabiler türedi. Bunlar, insanın ölünce işinin bittiğini, ruhun hiçbir gücünün olmadığını, Peygamber bile olsa, hiçbir ölünün hiçbir diriye yardım edemeyeceğini ve ölenlerin ruhlarından yardım istemenin şirk olduğunu söylüyorlar. Bize müşrik diyorlar. Eskiden olsa, bunu diyenin yüzüne yumruğu geçirir ve sensin kafir deyip yoluma giderdim ama, sohbetlerinizde tekfircilere karşı ne kadar sert konuştuğunuzu hatırlamam beni frenliyor. Bu Vehhabilik dinine mensup olan inkarcılara ne gibi deliller sunabiliriz?
Cevap;
Selefilik maskesi altında 1400 yıllık İslamı bırakıp yeni bir din getirmek isteyen bu ergenlere sorulması gereken soru şudur;
Ruh ölür mü?
Eğer derseniz ki ölür, aşağıdaki ayet ve hadisleri inkar etmiş olursunuz;
"Allah yolunda öldürülenlere 'ölüler' demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz farkedemezsiniz." (Bakara 154) İlmi asla şaşmayan Allah'ın, 'diri' dediği bir ruha 'ölü' diyenin hükmü ne olur? O Âlim olan Allah'ın, 'ak' dediğine 'kara' diyen cahil, ateşlerden ateş beğenmeli değil midir?
Alimlerin cumhuruna göre, ruhlar süreklilik için yaratılmışlardır. Ezeli değildirler; ancak ebedidirler. Ölen, insanın cesedidir. Ruhun bedenden ayrıldıktan sonra, kıyamet gününde tekrar bedenine dönünceye kadar, Allah'ın nimet ve azabına muhatap olacağı bir gerçektir.
"Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur." hadisi bunun bir delilidir. (Tirmizi, Kıyâmet, 26)
İnkarcıların dediği gibi, ölen kişinin işi bitmiş olsa, kabri cennet bahçesi olsa ne olur, cehennem çukuru olsa ne?
İslam inancına göre, ölüp berzah alemine göçenler de diridirler, ruhları bâkidir; berzah hayatına geçmişlerdir. Onları yok olmuş gibi kabul etmek ve buna göre hüküm vermek asla doğru değildir.
"Nihayet onlara ölüm gelip çatınca tekrar tekrar şöyle diyecekler: 'Rabbim beni dünyaya geri gönder, tâ ki ben zâyi ettiğim ömrüm mukabilinde iyi amel ve harekette bulunayım.' Hayır, onun söylediği bu söz hakikatte boş laftan ibarettir. Önlerinde ise, diriltilip kaldırılacakları güne kadar (dönmelerine mani) bir engel (berzah) vardır." (Mü'minun 100)
Âyette görüldüğü gibi, ruhlar ölmezler ve cesedin ölümünden sonra, berzah denilen bir âlemde yaşamaktadırlar.
Allah 'yaşar' diyor, bunlar 'yaşamaz'. Yaşar yaşamaz gibi kimliksiz bu inkarcılar.
Yine, Allah teâlâ Kur’anda, Firavun ve adamları için, "Onlara sabah akşam ateş gösterilir..." buyurdu. (Mü'min 46)
Eğer kabirdeki ölü görmeseydi, gösterilir demek lüzumsuz ve yanlış olurdu.
İmam-ı Âzam hazretleri buyurdu ki:
"Mü'min suresinin 46. âyeti, kabir azabını gösteriyor, âyetin devamında onların şiddetli azaba sokulacağı bildiriliyor. Birincisi kabir azabı, ikincisi ise Cehennem azabıdır." (El-Kavl-ül fasl)
İmam-ı Nesefi hazretleri buyuruyor ki:
A'raf suresinin, "Orada yaşayıp, orada öleceksiniz, yine oradan dirilip çıkarılacaksınız." mealindeki 25. âyetindeki 'Orada'dan maksat kabir hayatıdır. (Şeyhzade)
Ölü olan kimse, her ne kadar berzah alemine intikal etmiş ise de, kendisine has bir hayatı vardır.
"Peygamberler kabirlerinde diridirler ve namaz kılarlar." hadîsi, bir ölüyü mü anlatıyor? (İbni Mâce, Cenâiz 65 - Beyhakî)
Peygamberlerin, mezarlarında diri olduklarının bir delili de, Efendimiz aleyhisselamın, Mîrac gecesinde Mescid-i Aksâ’da bütün peygamberlerin ruhlarıyla buluşması, onlara namaz kıldırması ve semâda karşılaştığı her peygambere selam verdikçe, tüm nebîlerin, peygamberimizin selamını almasıdır. (Allah'ın peygamberlerine selam olsun!)
Sünnetten bir başka delil olarak, Resûlullah efendimiz, Bedir’de öldürülen kâfirlerin gömüldüğü çukurun başına gelip, ölülerin ve babalarının isimlerini birer birer söyleyerek, "Rabbinizin, size söz verdiğine kavuştunuz mu? Ben, Rabbimin söz verdiği zafere kavuştum." buyurdu. Hazreti Ömer, "Ya Resulallah, cansız ölülere neden söylüyorsun?" dedi. Resulullah aleyhisselam, "Rabbimin hakkı için söylüyorum ki, siz beni onlardan daha iyi işitmezsiniz. Fakat cevap veremezler." buyurdu. (Buhari, Müslim)
"Ölü kabre konurken, ayak seslerini işitir." hadîsi de, meyyitin başka bir boyutta kabrine gelenleri duyduğunun işaretidir. (Buhari)
"Dün gece rüyamda, kabrin bir kimseyi sıktığını gördüm. Namazı gelip onu kabir azabından kurtardı." hadisi de, kabir hayatında yaşayan kişiye, salih kimselerin şefaatçi olacağı gibi; namaz, oruç ve Kur'an gibi salih amellerin de şefaatçi olabileceğini beyan ediyor. (Hakim)
İnkarcılar, bu kadar ayet ve hadisten sonra, insafa gelip derlerse ki, 'ruh ölmez, ama yardım istemek şirktir!' bu kez de kendileriyle çelişmiş olurlar.
Evlerinde otururken kalp krizi geçirirlerse acili arayıp yardım istemesinler, bu şirktir!
Ramazan gelince zenginlerden zekat istemesinler. Allah'tan başkasından birşey istemek olur ki, bu şirktir.
Kış vakti oduncuya gidip yakacak odun istemesinler, bu da şirktir! Hiçbirşey yapmadan dua etsinler, duaları onları ısıtır!
Hal böyleyken, ihtiyaç sahibi bir kulun herhangi bir işte başka birinden yardım istemesiyle, bir ruhtan yardım istemesi arasında ne fark vardır?
Bir hastanın, doktora gidip şifaya kavuşmak için yardım istemesi şirk midir?
Hasta bilir ki, şifayı yaratan Allah'tır. Doktor sadece sağlığa kavuşmak için bir vesiledir.
Şâfi olanın Allah Teâla olduğunu bilerek, bir doktordan yardım istemek nasıl caiz ise, Allah izin verirse kaydını koyarak, ölü bir tenin ruhundan yardım istemekte öyle caizdir.
Yine bu Haricî kafalı insanlar, tam burada kıvırıp şunu da diyebilirler; 'Ruhlar diridir, yardım da istenebilir, ama hiçbir fayda veremez!'
Bu cahillerin bu sözleri, Allah'ın Resûlünü inkardır...
Peygamberimiz aleyhisselam şöyle buyurur:
"Amelleriniz, kabirlerinizdeki dostlarınıza ve akrabalarınıza bildirilir. O ameller hayırlı ise sevinirler, hayır değilseler, 'Ey Allah’ım! Onlara sana itâat etmeyi ilhâm eyle' diye dua ederler." (Ebu Davud Müsned, 1903)
(Yoksa bu münkirler duanın faydasına inanmıyorlar mı?)
Enes b. Malik radiallahu anh, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem‘in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
“Doğrusu, sizin amelleriniz ölmüş yakınlarınıza ve aile efradınıza gösterilir. Eğer amelleriniz iyi ise, ölmüşleriniz bu haberle müjdelenirler, şayet amelleriniz kötü ise, şöyle derler:” Allah’ım, bizi nasıl doğru yola ilettiysen, onların da doğru yola erişmeden ölmelerine izin verme!“ (Ahmed ibn Hanbel - Müsned)
(İmanlı ölmen için sana dua eden kabirdeki yakının, faydasız bir iş mi yapıyor sence?)
Yine Resûlullah aleyhisselam başka bir hadiste;
"Sağlığım, sizin için hayırlıdır. Siz benimle konuşursunuz, ben de sizinle konuşurum. Vefatım da sizin için hayırlıdır. Amelleriniz bana arzolunur. Hayırlı amellerinizi görürsem, Allah'a hamdederim. Kötü amellerinizi görürsem, sizin için Allah'tan mağfiret dilerim." (Acluni, Keşfü'l Hafa, 1/424)
(Yoksa bu İngiliz uşaklarının, Allah'ın Peygamberinin kendileri hakkında af dilemesine ihtiyaçları yok mu?)
"Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman, sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlanmasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı." (Nisa 64)