Peygamber, Hüküm Koyamaz mı?

Peygamber, Hüküm Koyamaz mı?

İnsanlık tarihi boyunca Allah'ın Peygamberleri, her dönemde O'nun yeryüzündeki vekilleri olmuşlardır. Yaratıcımız olan Allah, imtihan sırrı gereği kullarıyla direkt olarak konuşmayı murad etmemiş, bu konuşma ve buyruk verme işini, kullarının içinden seçtiği Peygamberler vasıtasıyla yapmıştır. (Allah'ın Peygamberlerine selam olsun!)

Peygamberliklerinin bir işareti olarak da, bu seçilmişleri en zor durumlarda, mucizelerle ve dualarına icâbetle desteklemiştir.
Allah'ın hükümlerine vekâlet eden bu temizler, insanların en hayırlıları ve en akıllılarıdırlar.
 
Herkesçe malumdur ki, yaşadığımız dünyada vekil, asıl gibidir.
 
Bunu bir misalle açayım;
 
Hakkında bir dava açıldı. Hemen vekilin olarak bir avukat tutarsın. Avukat sana 'müvekkilim' der. Senin yerine konuşur, senin yerine seni savunur.
Mahkemeye gitmesen bile, avukatının ağzından çıkan her kelime, senin ağzından çıkmış sayılır.
 
Bir Peygamber de, Allah'ın yeryüzündeki vekilidir. Bu da demektir ki, bu vazifeli insan bize ne emir verirse, bu emir, aslen Allah'ın emri anlamına gelir.
 
Efendimiz aleyhisselam hakkında söylenen, "O hevâsına göre konuşmaz. Onun (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir." âyetleri, bu hakikatin delillerindendir. (Necm 3-4)
 
Nasıl bir hezeyandır ki, günümüzde insanların bir takım cühelâsı, Kur'an ayetlerinin bir kısmını kabul edip, bir kısmını inkar ederek, Allah'ın yeryüzündeki son vekili olan Muhammed aleyhisselamı işlevsiz bir avukat(!) olarak addetmekte ve kıymetli sözleri ve fiillerinden oluşan 'hadis' ilmini reddetmektedirler...
 
Parmaklarını gözlerine sokarak Kur'an okuyan bu ahmaklar, "...Allah sana Kitâb'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir..." hükmünde geçen 'hikmet'i göremedikleri için, bir kolaylaştırma hilesi ile, Allah ve Resûlünün yüzlerce emrini yoketmiş oluyorlar. (Nisâ 113)
 
Kur'an'da olmadığı için, el çabukluğuyla yok edip inkar ettikleri, Peygamberimizin bazı emirlerine bakalım;
 
İslamiyette, birtakım giyim ve süs eşyaları vardır ki, bazı hikmet ve sebeplerden dolayı kullanılmaları ve giyilmeleri erkekler için haram kılınmıştır. Fakat aynı eşyalar, yaradılışları icabı ziyneti ve süsü seven kadınlar için helâldir.
Bunlardan birisi, ipekten yapılmış giyim eşyaları, diğeri ise altındır.
 
Bu hususa delil olan hadis-i şerif gayet açıktır:
 
Hazreti Ali’nin (Allah ondan razı olsun) rivayetine göre, bir defasında Peygamberimiz aleyhisselam, ipek bir kumaşı sol eline, bir parça altını da sağ eline aldı. Sonra bunları elleriyle yukarı kaldırdı, orada bulunanlara gösterdi ve şöyle buyurdu:
 
“Şu iki şey ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına helâldir.” (İbni Mâce, Libas: 19)
 
Yoksa bu Peygambersizler, ipek ve altını kullandıkları için mi hadisleri inkar ediyorlar? Ben bunlarda, ovalimsi bir yaşam tarzına meyil görüyorum!
 
Olayı başka bir örnekle yakınlaştırayım;
 
Kitâbımız Kur'an, “...Allah, alışverişi helâl, faizi ise haram kıldı...” buyuruyor. Bu âyet-i kerîmeye göre her şeyin alışverişi helâldir. (Bakara 275)
 
Ama bizim Peygamberimiz, bu genel hükme bir sınır getirerek, domuzun ve içkinin alışverişini yasaklamıştır.
 
Yoksa, 'yalnız Kur'an!' diyen sünnetsizler, domuz ve içki ticareti yaptıkları için mi Allah'ın Peygamberini inkar ediyor?
 
Unutulmamalıdır ki, bahsini yaptığım bu iki örnekteki hükümlerden birini bile inkar etmek, kişinin toprağın altına kâfir olarak gitmesi için yeterlidir...
Sünneti ve Peygamberimiz aleyhisselam'ın hüküm koyuculuğunu reddeden bu güruha Kur'an'dan çok açık bir delil getirelim:
 
"Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar." (Nisâ 65)
 
Ayetin Tahlili:
 
Allah Teala;
 
1. Kur'an'ın birçok ayetinde güneşe, yıldızlara, zamana ve yarattıklarına yemin ederken, bu ayette, "Ve Rabbike - senin Rabbine andolsun" diyerek bizzat kendisine yemin ediyor ve sonra gelecek olan sözlerine dikkat çekiyor.
 
2. "Lâ yu'minûne hattâ yuhakkimûke - Senin verdiğin hükme razı gelmedikçe iman etmiş olmazlar" buyurarak, son Peygamberinin din konusunda hüküm verici bir hakem olduğunu ve hakemliğini kabul etmeyenlerin iman etmemiş olacaklarını ve ebedi olarak cehenneme gideceklerini bildiriyor. Burada dikkat edilirse, Allah'ımız, "Kur'an'ın hakemliğine" demiyor, "Senin hakemliğine başvurmalılar" buyuruyor.
 
3. "Fî mâ şecera beynehum - kendi aralarında ortaya çıkan anlaşmazlıklarda senin hakemliğine başvurmak zorundalar" buyurarak, kıyamete kadar ortaya çıkacak olan her sorunda, Kur'an'dan sonraki ilk müracaat adresimizin, Resulullah'ın sünneti olduğunu beyan ediyor.
 
4. Ayetin son kısmında, "...içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar." buyurarak, Muhammed aleyhisselam'a bırakın dil ile karşı gelmeyi, kalbimizin derinliklerinde en ufak bir tereddüt ve itaatsizlik olmadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmayacağımızı açıkça beyan ediyor. Görüldüğü üzere, Allah diyor ki "hüküm koyar"; batılı oryantalistlerin papağanlığını yapan Mealistler diyor ki "koyamaz!!"
 
Şimdi biz müslümanlar kime inanalım?!
Yerlerin ve göklerin sahibi olan Allah'a mı, yoksa şu satın alınmış tasmalı hocalara mı?
Son sahnede, konuyla alakalı net bir hüküm veren, bir resim niteliğindeki şu âyeti paylaşayım;
 
"Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için, kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır." (Ahzap 36)
 
Dikkat edilirse, ayette geçen, 'Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman' cümlesi, Allah'ın Peygamberinin de din adına hüküm koyma yetkisine sahip olduğu gerçeğini, 'Peygamber hüküm koyamaz!' diyenlerin yüzüne bir Osmanlı tokadı gibi çarpıyor...
 
Ve son Peygamber (aleyhisselatü vesselam) da, bu kripto İslam düşmanlarına şu dersi veriyor:
 
"Koltuğuna kurulup, 'Allah, Kur'an'dakilerden başka hiçbir şeyi yasaklamadı!' diyen bilsin ki, Allahü teâlâya yemin ederek söylüyorum ki, ben de bazı şeyleri emrettim, bazı şeyleri de yasakladım. Bunların miktarı, Kur’an kadar veya sayıca daha fazladır." (Ebu Davud, Tirmizî)    

İlgili Video: