Allah'tan Daha İyi Biliyorsun(!)
Sorunumuz, saçlarımızın dökülmesi değil.
Gözlük numaramızın yükselmiş olması da değil.
Her gün içtiğimiz aspirinlerin sayısı artmış önemli mi?
Sorunumuz bunlar değil bizim!
Bizim asıl sorunumuz, her şeyi bilmek...
Sigara içen, kendisine nasıl bir işkence ettiğinin farkında. Zararını çok iyi biliyor.
Fakat, "Niye içiyorsun?" diye sorduğunuzda, "Kanıma girmiş meret, bırakamıyorum." deyiveriyor.
Sigarayla akrabalık kurmaya alışkın olan kanımız, 'irade' denilen panzehiri bir türlü özüne sindiremiyor her nedense?
Sarhoş kafayla kamyon kullanan şoför, aracını fukaranın gecekondusunun damına çıkartarabilme başarısını gösterebiliyor.
'Damda deve arayanlara "Deli" diyen eskiler, damda kamyon arayan garibanlara ne derlerdi' diye düşünmekten kendimi alamıyorum doğrusu.
Trafik polisi şoförün yanına geliyor. Daha, "İçkili olarak araç kullanmanın yasak olduğunu bilmiyormusunuz?" diyemeden; dayıvari bir ses tonuyla konuşan şoför: "Bana anlatma polis kardaş, ben o kanunların hepsini çok iyi biliyorum!" demez mi?
Gecekondu sahiplerinin, kırmızı görmüş İspanyol boğası gibi adama saldırmalarına onlarca polis engel olamıyor tabi...
Birkaç yıl önce izlediğim bir filmden getireceğim misallerle durumu daha yakinen anlayacağınıza eminim:
13-14 yaşlarında bir çocuk, aşırı derecede depresyona girmiş olan bir avukatın intiharına tanık oluyor.
FBI ajanları, korkudan olay yerinden kaçan çocuğu yakalıyorlar. Çocuğun ifadesi alındıktan sonra dava mahkemeye intikal ediyor.
Bunun üzerine çocuk, mahkeme binasının yakınındaki avukatlık binasına gidiyor ve kendisini savunması için bir dolar karşılığında, sadece iki yıllık tecrübesi olan bir bayan avukat tutuyor.
Bu avukat, çocuk müvekkiline soruyor:
- Davaya bakan savcı kim?
Çocuk, umursamaz bir edayla cevaplıyor:
- Peder Robert diye biri.
Acemi avukatın umut kıvılcımlarının üzerine bir kova su dökülüyor:
- Çok kötü, şimdiye kadar baktığı hiçbir davayı kaybetmedi.
Çocuğun umursamaz edası birden korkuya dönüşüyor ve soruyor:
- Neden?
Avukatın verdiği cevap gayet komik ve düşündürücü:
- Çünkü Robert, her duruşmasında İncil'den ayetler okur. İncil'i Tanrıdan iyi bilir!
Evet, bu peder de biliyor, bak!
Hatta avukatın mübalağalı deyimiyle, Allah'ın indirdiği İncil'i, Allah'tan iyi biliyor(!)
Fakat, film boyunca pederin hallerine baktığımda, İncil'i yutmuş olan pederin yaşantısının, bilgisiyle aynı paralelde olmadığını rahatlıkla görebiliyorum.
Bir bakıyorum, peder barda, içki aleminde nara atmakla meşgul;
Bir bakıyorum, ağzında sokak esnafının bile söylemediği küfürlü sözler;
Bir bakıyorum, yeni tanıştığı bir kadınla yorgan altına girecekkeeen...
"Bu filmden alacağımı aldım" deyip, kumandanın düğmesine basıyorum tabi.
Aslında bazen her birimizin Allah'tan daha iyi bildiğini varsaydığı bir çok şeyin olduğunu düşünmüyorum da değil!
Örneğin, "Haftaya kesin yanındayım." ya da "Yemeği hazırla, yarım saat sonra ordayım." türünden kesinlik ifade eden sözlerle, kaderimizi, kaderi yazandan daha iyi bildiğimiz ortaya çıkmış olmuyor mu(!)?
Nerde "inşaallah*" cümlesi? (* Allah dilerse, izin verirse)
Başımıza küçük bir musibet geldiği vakit, "Hey Allah'ım; onca kulun varken beni mi buldun ya?" diyerek, yüce Yaratıcıya, sınav için seçtiği kişinin yanlış kişi olduğunu öğretmeye kalkmıyor muyuz arada?
Sonuç olarak, herkes bir şeyler biliyor; Fakat bildireni bilenler ne kadar az?..
Kerem Önder 19 Eylül 2001