İCMÂYA UYMANIN FARZ OLUŞUNUN DELİLLERİ (EBU HANİFE’NİN MEZHEBİ NEYDİ?)
Vehhabi-Selefi: Ebu Hanife'nin mezhebi yoktu! O da Selef alimlerine tabi idi. Ama siz Selef alimlerini bırakıp Ebu Hanife'ye ya da İmam Şafi'ye tabi oluyorsunuz! Doğru yol selef alimlerinin yoludur. Yanlış yapmış olamaz mısınız? (İtiraf etmeliyim ki, ilk kez kurduğu birkaç cümlenin içinde küfür geçmemiş olan bir Selefiye denk geldim! Allah Teala hepsini şu inkar bataklığından kurtarsın!)
Hoca: 'Ebu Hanife'nin mezhebi yoktu' demişsin! Bu ne cahilce bir sözdür?
Bilmez misin ki Müslümanlar iki sınıftır:
Müçtehid olanlar, Mukallid olanlar.
Müçtehid olanlar, Kur'an ve Sünnetin bütününe vakıf olduklarından dolayı, bu iki korunmuş olan kaynaktan istinbat eder ve hüküm çıkarabilirler.
Mukallid olanlarsa, bu müctehidleri, ilmi seviyelerinin yetersizliğinden dolayı taklid etmek zorundadırlar!
Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Şafi ve İmam Ahmed gibi selef uleması mutlak müçtehid olduklarından, bunların mezhebi yoktu denilemez!
Bu kıymetli alimlerin mezhebi, Peygamberimiz ve sahabelerinin mezhebidir!
Sonra, 'Siz Selef alimlerini bırakıp Ebu Hanife'ye ya da İmam Şafi'ye tabi oluyorsunuz' demişsin!
Bu ne zırva böyle? İmam-ı Azam yahut İmam-ı Şafi selef alimi değil midir yani? Bunlar uzaydan mı geldi ya? (Allah o ikisine rahmet etsin!)
Peygamber ve talebelerinin dosdoğru yolunu, bizzat sahabelerle görüşmüş olan Ebu Hanife bilmeyecekte, o kıymetli halkadan 14 asır sonra gelmiş olan sen mi bileceksin? Kaç sahabe ile görüştün ki böyle ukalalık yapabiliyorsun?
(Allah'ın selamı ve övgüsü Peygamberimiz ve dava arkadaşlarına olsun!)
Sonra, 'O da Selef alimlerine tabi idi' diyerek kendinle çelişmişsin!
Peygamberimiz (aleyhisselam) ve Sahabeye tâbi olan İmam-ı Âzam'a uymayacam da, 12 asır sonra gelmiş İngiliz tasmalı ibni Abdülvahhab'a mı uyacam? Bu nasıl bir atlayış?
Olimpiyatlara girsen dopingten içeri alınırsın haberin olsun!
Sübhânallah!
Ali'siz Alevilik gibi, selefsiz Selefilik türedi şimdi! (Aleviler tekfir etmiyor şükür! Ama Selefiler küfür-kafir gidiyor!)
'Hangi müctehide tâbisin' diyorum, 'biz hepsinden karışık alırız hocam' diyor!
Amerikan salatası mı bu oğlum? Her adamın bir tane babası olur!
Benim geldiğim yerde, birden fazla babası olana iyi şeyler söylemezler...
Yine bir sözünde, 'Yanlış yapmış olamaz mısınız?' demişsin! Ben her zaman yanlış yapabilirim, ama ümmet (İcmâ) yanlış yapamaz!
Yanlış yapar demek, Kur'an ve Sünneti inkar olur!
İslam'da, şer'î deliller (Edille-i şer'iyye) dörttür:
Kitap, Sünnet, İcmâ, Kıyas.
Vehhabi-Selefiler, ümmetin icmâına karşı geldikleri ve ana caddeden ayrıldıkları için, Allah onları saptırmıştır!
İcmâya uymanın farz olduğunun birkaç delili şunlardır:
"Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra Peygambere karşı çıkar, mü’minlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir." (Nisâ 115)
Selefin büyüklerinden İmam-ı Şafi, icmânın farziyetinin delilini soran birine bu ayeti kerimeyi okumuştur.
Mazharî ve Nesefî tefsîrlerinde de şöyle geçer: “Bu âyet-i kerîme, İcmâ’ın hüccet (delîl) olduğuna, Kitâb ve sünnete muhalefet caiz olmadığı gibi, icmâ’a muhalefetin de caiz olmadığına delâlet eder” denmektedir.
Şöyle ki: Allahü teâlâ bu âyet-i kerîmede, mü’minlerin yolundan (icmâ’dan) başkasına tâbi olmanın, Resûlullah’a (sallallahü aleyhi ve sellem) muhalefet etmek gibi Cehenneme atılmayı icâb ettirdiğini, bu hususta onun derecesinde olduğunu bildirdi. Onun için icmâ da, sünnet gibi hüccet (senet) oldu.
İcmânın Hadisi şeriflerden delili ise çok fazladır.
Bu derviş, buraya sadece birkaçını almayı kâfi görmüştür:
“Allah, bu ümmeti dalâlette birleştirmez. Allah’ın yedi kudreti cemaatin üzerinedir. Cemaatten ayrılan, ateşe ayrılmış olur.” (Tirmizî, Fiten 7)
“Ümmetim dalalet üzerine birleşmez. Öyleyse bir konuda ihtilaf olduğunu gördüğünüzde, Sevad-ı âzâma (büyük çoğunluğa) tâbi olun.” (İbn Mace, Fiten 8)
"Müslümanların güzel gördüğü şey, Allah katında da güzeldir." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 379)
"Size düşen, benim sünnetime ve benden sonra gelen doğru yoldaki Hulefa-i Raşidîn'in sünnetine uymaktır. Bunlara sımsıkı sarılın ve bunları dişlerinizi üzerine kenetlercesine tutun.” (Ebû Dâvud, Sünnet, bab. 5, hn. 4607; Tirmizî, İlim, bab. 16, hn. 2676)
"Benden sonra gelen Ebu Bekir ve Ömer'e uyun.” (Tirmizî, Menakib, bab. 16-37, hn. 3662, 3805; İbni Mace, Mukaddime, bab. 11, hn. 97; Müsned, İmam Ahmed, c. 5, S. 382, 385, 399, 402)
İslam'ın anlaşılması ve yorumlanmasında sahabelerin görüşleri öncelik hakkına sahiptir. Fakihler, sahabelerin fetvalarını Kur'an ve sünnetten sonra üçüncü sırada yer alan şer'î birer hüccet olarak kabul etmişlerdir. Bunun akli ve nakli delilleri vardır. Nakli delil olarak Kur'an, sahabelerden Allah'ın razı olduğunu bildirmektedir.
"Birinci dereceyi kazanan muhacirler ve ensâr ve onlara güzelce uyanlardan Allah razı olmuştur; onlar da O'ndan razı olmuşlardır." (Tevbe 100)
Bu ayette, Rabbimiz Sahabelere uyanları övmektedir. Onların yolundan gitmek övülmeyi netice vermiştir. Görüşlerini delil olarak kabul etmek de, bir tür onlara uymaktır.
Sahabeler, Allah'ın vahyinin kendisine indiği Hz. Peygamber (aleyhisselatü vesselam)'a en yakın kimselerdi. Onların ihlas, sadakat ve dinin maksatlarını idrak derecelerine ulaşmak imkansızdır. Çünkü nassların inmiş olduğu şart ve durumları görmüşlerdi.
Sahabelerin sözlerinin Hz. Peygamber (aleyhisselatü vesselam)'ın bir sünneti olma ihtimali de vardır. Çünkü Peygamberimizin açıkladığı hükümleri anlatırken, birçoğunda ona nisbet etmiyorlardı.
Görüşleri kıyas ve ictihada dayansa bile uyulmaya daha layıktır. Zira Resulüllah (aleyhisselam):
"Ümmetimin en hayırlısı, benim gönderilmiş bulunduğum çağdakilerdir." buyurmuştur. (Müslim, Sahih, Fedailü's- Sahabe: 213, 215; Ebu Davud, Sünen, Sünnet: 9.)
İcmâ’-ı ümmet, dînin kaynaklarından olması itibariyle, reddedilemez.
Reddetmek; dinde noksanlığa ve sapıklığa sebep olur.
Nitekim icmâ’ı inkâr ederek Ehl-i sünnetten ayrılanlar olmuştur.
Haricîler, Vehhabi-Selefiler, Eshâb-ı Kirâm düşmanları Şii’ler ve mezhepsizler bunlardandır...