HER SOHBETİNİZDE BOZUK HOCALARDAN BAHSETMEK ZORUNDA MISINIZ?

HER SOHBETİNİZDE BOZUK HOCALARDAN BAHSETMEK ZORUNDA MISINIZ?

HER SOHBETİNİZDE BOZUK HOCALARDAN BAHSETMEK ZORUNDA MISINIZ?

Soru: Hocam sizi bir yıldır takip ediyorum. İzlediğim hemen hemen her sohbetinizde bazı kötü hocalardan bahsetmeden geçmiyorsunuz. Gerçekten bu bozuk adamlardan bahsedip o güzel meclisi kirletmeye gerek var mı diye sormak istiyorum? C

evap: Sevgili kardeşim; Bir ziraatçi, tarlasını ekmeden önce topraktaki taşları temizlemek zorundadır. Bunu yapmadan direk tohum ekerse, ektiğinin mahsulünü alamaz ve zarar eder. Bid'at ehli hocaların fikirleri de akıl ve kalp tarlalarının içindeki taşlar gibidir.

Bizim gibi, dini 14 asırlık ana caddede yaşayan dervişler talebe yetiştirirken, önce diliyle alim fakat kalbiyle münafık olan din adamlarını deşifre etmeli ve bozuk inanışlarını anlatarak talebelerin kalplerindeki taşları birer birer ayıklamak zorundayızdır.

1'e 700 verecek faydalı ve bereketli ilim tohumlarını ekmek, hemen bu temizlikten sonra gelmelidir.

Konu hakkında, iki binin Müceddidi Şeyhimiz İmam-ı Rabbani (rahmetullahi aleyh) şöyle der:

"...Toprak gibi yetişdirici kuvveti işletmemek, oraya bir şey ekmemekle veya zararlı, zehirli tohum ekmekle olur. Bu ikincisinin zararı, bozukluğu, birincisinden kat kat daha çokdur. Zehirli bozuk tohum ekmek, dini, din derslerini, dinden haberi olmayanlardan öğrenmek ve din düşmanlarının kitaplarından okumakdır. Çünkü din cahilleri, nefsine uyar, keyfi peşinde koşar. Dîni, işine geldiği gibi söyler. Karşısındakinin de nefsini azdırır ve kalbini karartır. Çünki din cahilleri, din dersi verirken, İslâmiyete uygun olmayanı uygun olandan ayıramaz. Gençlere neleri ve nasıl anlatmak lazım geldiğini bilemez. Kendi gibi, talebesini de câhil yetişdirir. Birçok şeyler okuyup ezberlemekle, [başka ilim kollarında söz sâhibi olmakla, fen ve sanat şubelerinde ihtisâs kazanmakla] insan din adamı olamaz ve din bilgisi veremez.

Bir din âlimi, gençlere din öğreteceği zemân, bunlara önce, dinsizler, İslâm düşmanları [ve câhil din adamları] tarafından şırınga edilen, yanlış propagandaları, iftirâları anlayıp, anlatıp, onların temiz ve körpe kafalarını bu zehirlerden temizler.
Zehirlenen rûhlarını tedâvî eder. Sonra, yaşlarına, anlayışlarına göre, İslâmiyyeti ve meziyyetlerini, fâidelerini, emirlerindeki ve men’lerindeki hikmetleri, incelikleri ve insanlığı saadete ulaşdırdığını, onlara yerleşdirir. Böylece gençlerin rûh bahçelerinde derdlere devâ, rûhlara gıdâ olan nefis çiçekler yetişir. Böyle bir din âlimini ele geçirmek, en büyük kazançdır. Onun bakışları, rûhlara işler. Sözleri, kalblere te’sîr eder. Dîn-i İslâmı, hâzır lokum gibi yutmak, susuz kalmış iken, soğuk şerbet içip ciğerlerine kadar serinliyebilmek, ancak böyle bir Allah adamının sunması ile mümkindir. Allahü teâlâ, hepimizi Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ın doğru yolundan ayırmasın! Âmîn.
Çünkü insanları dünya ve âhiret rahatına kavuşduran, ancak bu yoldur.
 
Şu fârisî beyt ne güzel söylenmişdir:
 
Arabistândan doğan, Muhammed “aleyhisselâm”,
İki cihânda, üstün Odur, hemân!
Kara toprak altında kalsın her an,
Onun kapısında, toprak olmayan!" (İmam Rabbani - 23. Mektup)
 
Konu hakkında 2. Halifemiz Hz. Ömer (radiyallahü anh) de: "Bu ümmet hakkında en çok korktuğum, ilim sahibi olan münafıktır." buyurarak en büyük endişesini dile getirmiştir. "Bilgili münafık nasıl olur?" sorusuna ise, "Dilleri ile alim, kalp ve amelleri ile cahil olmakla!" şeklinde cevap verir.
 
"...Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere itaat etme." (Kehf 28)