Tekfirci Abdülaziz Bayındır, Bu Kez Cumhurbaşkanı ve Başbakanın Allah’a Şirk Koştuklarını İma Etti!

Tekfirci Abdülaziz Bayındır, Bu Kez Cumhurbaşkanı ve Başbakanın Allah’a Şirk Koştuklarını İma Etti!

Tekfirci Abdülaziz Bayındır, Bu Kez Cumhurbaşkanı ve Başbakanın Allah’a Şirk Koştuklarını İma Etti!

Tekfirci Abdülaziz Bayındır, bu kez de Reis-i Cumhur'un ve Başbakanımızın, türbe ziyaretleri nedeniyle şirk koştuğunu ima etti!
 
Mezhepsiz olması hasebiyle, her fırsatta ümmeti şirk ile itham eden Bayındır, sitesinde yayınladığı açık mektupta, bu kez işi abartarak halkın başındaki iki İmam Hatipliyi, Cumhurbaşkanı ve Başbakanımızı, Ebu Eyyub el Ensari ve Mevlana Celaleddin'in türbelerine gidip dua ettikleri için, aba altından tekfir etti.
 
Girişi uzatmadan, hemen Bayındır'ın yazdığı kendi cümleleri nakledelim ve peşinden kısa tahlillerini yapalım:  
 
Bayındır: "Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Sayın Başbakanımıza Açık Mektup
 
Ülkemizi yangın yerine çevirmek için hâkim güçlerin olağanüstü gayretler gösterdiği bir sırada büyük bir seçim başarısı elde ettiniz."
 
Tahlil: Belki de Bayındır'ın, yazısında isabet ettiği tek cümle burasıdır. Bu cümledeki 'hakim güçler' tesbitine karşı çıkacak bir tek Müslüman çıkacağını düşünmüyorum.
 
Dışarıdan Almanya, İngiltere, İsrail ve İran; İçeride de vesayetçiler ve reformist din adamlarının, Ehli sünnet akidesinde olan bu iki zata karşı, adeta bir Haçlı seferi başlattıkları hepimizin malumudur.
 
Bayındır: "Bunun için yalnız Allah'a şükretmeniz gerekirken biriniz Eyüp Sultan'ı biriniz de Mevlana'yı ziyaret ettiniz."
 
Tahlil: Bu cümlede, aba altından şirk koştukları ve o türbelerde yatan zatlara şükretmeye gittikleri iması vardır!
 
Abdülaziz beyin bu kabir ve türbelere olan takıntısını hiç anlamıyorum. Bu konuda, “Daeş ve Nusra gibi radikal Vehhabi-Selefilerle aynı akideyi paylaşmaktan rahatsız olmuyor mu?” sorusu da, her zaman zihnimi kurcalar. Demek kuvveti eline alsa, eski ulemaya olan düşmanlığından, bütün kabir ve türbeleri tıpkı Işid'çiler gibi patlatıp tekbir getirecek!
 
Bir Müslüman, bir alimin yahut bir velinin türbesini ziyaret edip Kur'an okuduğunda, Allah'a şükretmemiş te, orada yatan zata mı şükretmiş oluyor(!)? Bu ne kadar arızalı bir sui zandır?
 
Doğrusu Abdülaziz beyin, vefat etmiş olan akrabalarının kabirlerini ziyaret ettiğinde, hiç Kur'an okumadığı ve Sosyalistler gibi sadece saygı duruşunda bulunup mekanı terk ettiği sahneler hayalimde canlanıyor ve kendimi alaycı bir tebessümden alıkoyamıyorum.
 
İslamiyette, bir insanın, vefat etmiş olan akrabasına Kur'an okuyup affı için dua etmesi nasıl şirk değilse, akrabasından çok daha hayırlı olan Peygamberlere, sahabilere, alimlere ve salihlere dua etmesi de şirk değil, aksine hem kabirde yatan ve hem de Kur'ân'ı okuyan için ibadettir. Çünkü Kur'an, bir yaşam kitabı olduğu kadar, bir dua ve bir şifa kitabıdır aynı zamanda…
 
Resûlullah aleyhisselam’ın hayatını anlatan tabakât ve sîre kitaplarına baktığımızda, en çok okuduğu ve en sevdiği iki duanın, Kur'an'da geçen Rabbenâ âtina ve Rabbenağ firlî duaları olduğu ilim ehlinin malumudur.  
 
"Biz, Kur’an’dan, mü’minler için ŞİFÂ ve RAHMET olacak şeyler indiriyoruz..." hükmü de, bu özel Kitabın yaşayanlara şifa, vefat edenlere ise rahmet olan yönünü beyan eder. (İsrâ 82)
 
Devam ediyor Bayındır: "Biz onlardan hiçbir şey istemedik, onlara teşekkür için gitmedik" diyebilirsiniz. Ama çok iyi bilirsiniz ki vatandaş onlara teşekkür için gittiğinizi düşünecektir."
 
Tahlil: Bu cümle, Abdülaziz beyin virüs bulaşmış olan bilinçaltının kendi kendine sayfa açan tarayıcısı gibi istem dışı söylenmiş olan bir cümledir. Burada Bayındır'a sorulması gereken şudur: Allah'ın Peygamberi, her hafta hanımı Hatice'nin kabrini ziyarete giderken ve yine mütemadiyen oğlu İbrahim'in mezarını ziyaret edip dua ederken, etrafındaki sahabeler, kıymetli Peygamberimizin iki yakınına teşekkür etmeye gittiğini mi düşünmüştür? Bu nasıl bi mantıktır? (Allah'ın Peygamberine, âline ve ashabına binlerle selam olsun!)
 
İnsanlardan birkaç cahil kimse bizim hakkımızda kötü düşünmesin, 'gericiler' demesin diye, ilim meclislerine yahut camilere de gitmeyelim mi yani?
 
Hayır Abdülaziz bey! Müslüman yöneticilerimiz, kabirde yatan insanlara teşekkür etmek için değil, o sadıkların ruhlarıyla beraber Allah'a şükretmek için onların yanındadırlar.
 
"Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve sadıklarla beraber olun." emri, neden yaşayan ve yaşayıp göçmüş olan sadıklarla beraber olmaya devam ettiğimizi beyan eder. (Tevbe 119)
 
Elbetteki sizin gibi geçmiş ulemaya, velilere ve salihlere düşman olan birinin bu inceliği anlamasını beklemiyoruz.
 
Bayındır: "İktidarınız döneminde hurafecilerle kol kola girildiği, TRT dahil televizyonlarda "Bizim Allah olmamız lazım" diyenlere bile ses çıkarılmadığı..."
 
Tahlil: Bu cümledeki hurafeciler, 14 asırlık İslam’ı yaşayan ve kendisinin tâbi olduğu 150 yıllık reformist ve modernist Afgâni- Abduh-Reşit Rıza üçlemesinin sapkın ideolojisini reddeden bizler oluyoruz.
 
Cumhurbaşkanı ve Başbakan ya ne yapsaydı? Dünyaya hükmetmiş iki kavim olan Sahabe ve Osmanlı'nin itikadı olan Ehli Sünnet vel Cemaat akidesini terkederek, sizin gibi, içinde Peygamberin olmadığı yeni bir din(!) getirip İslam adına bir çivi bile çakamayan etiketlerle mi kol kola girseydi?
 
Düşmanı olsanız da olmasanız da, bu ümmetin yüzde doksanı 4 hak mezhepten birine tâbi olup, akidede, ana gövde olan Ehli Sünnet vel Cemaattedir. Ve liderlerimiz de sizin gibi radikal azınlıklar yerine, ümmetin büyük çoğunluğunu temsil eden Ehli Sünnet alimlerle beraber olmuş ve olmaya da devam edecektir biiznillah.
 
Devam edecekler çünkü, "Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra Peygambere karşı çıkar, MÜ'MİNLERİN YOLUNDAN BAŞKASINA UYARSA, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir." (Nisâ 115)
 
Devam edecekler çünkü, “Allah bu ümmeti DALÂLETTE BİRLEŞTİRMEZ. Allah’ın yedi kudreti cemaatin üzerinedir. Cemaatten ayrılan ateşe ayrılmış olur.” (Tirmizî, Fiten 7)
 
Devam edecekler çünkü, “Ümmetim dalalet üzerine birleşmez. Öyleyse bir konuda ihtilaf olduğunu gördüğünüzde, Sevad-ı âzâma (BÜYÜK ÇOĞUNLUĞA) tâbi olun.” (İbni Mace, Fiten 8) Devam edecekler çünkü, "Müslümanların güzel gördüğü şey, Allah katında da güzeldir." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 379)
 
Bayındır: "İşid ile mücadele edilirken onların düşünce yapısına uygun insan yetiştirmekten başka işlevi olmayan kurumlara destek verildiği..."
 
Tahlil: Abdülaziz beyin, 'onların düşünce yapısına uygun insan yetiştirmekten başka işlevi olmayan kurumlar' derken kastettiği, ülkemizdeki Ehli Sünnet olan tüm tarikat ve cemaatlerdir. Bu bize atılan açık bir iftiradır!
 
Bu Haricileri biraz inceleyenler görecektir ki, Daeş/Işid militanları olan Vehhabi Selefilerin düşünce yapısı bize değil, tam aksine Abdülaziz Bayındır'ın düşünce yapısı olan tekfir akidesine uygundur.
 
Bu ülkede, Peygamberlerin, sahabilerin ve alimlerin türbelerini dinamitlerle patlatan haydutlara, kelle koltukta reddiye yapan bir ben varım, bir de birkaç Ehli sünnet hoca. Biraz insafla takip edenler görecektir ki, sohbetlerimin ve yazılarımın birçoğu, mezhepsiz olan bu Vehhabi Selefilik fitnesi ve deşifresiyle alakalıdır. Abdülaziz beyin ise, tıpkı kendisi gibi mezhepsiz olan bu radikal gruplar hakkında, Peygamberlerin ve sahabilerin kabirlerini ve camileri bombayla patlattıklarında ne tepki verdiğini doğrusu çok merak etmekteyim?
 
Bayındır: "...ama bütün bu yanlışları ortaya koyan ve dini doğru anlatanların engellendiği bir ortamda elbette halk, sizin o türbelere teşekkür için gittiğinizi düşünecektir."
 
Tahlil: Burada kendi grubumun reklamını yapayım derken çok anlamsız bir tekrar cümlesi kurmuş Bayındır.
 
'Dini doğru anlatanların engellendiği bir ortamda' derken de, ince bir ajitasyonla devlet televizyonlarına beni çağırmıyorlar imasında bulunmuş. Yalnız burada itiraz etmem gereken diğer nokta, engellendiği iddiası.
 
Bugün ülkemizde mezhepsiz ve reformist olan onlarca hoca, özel tv kanallarına davet ediliyor. Bunlardan bazıları da, kendi kanalını açmış milleti zehirleyerek birçok Kur'an ayetini ve Hadisi şerifleri açık açık inkar edebiliyorlar. Bu nasıl engelleme Bayındır?
 
'Allah senin kiminle evleneceğini bilmez(!)' diyerek, Yaratanın cahil olduğunu isbat etmeye çalışan ve hala kanal kanal gezen hocalar var bu ülkede, kimse bunlara engel olmuyor!
 
Bayındır: "Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
 
"Allah ile aranıza koyup çağrıda bulunduklarınız sizin gibi kullardır. İçinize yatıyorsa onlara seslenin de size cevap versinler. Ayakları mı var ki, yürüsünler. Elleri mi var ki tutsunlar. Gözleri mi var ki, görsünler. Kulakları mı var ki, işitsinler. De ki “Çağırın ortaklarınızı, sonra bana tuzak kurun; hiç göz açtırmayın.” (Araf 7/194-195)
 
Tahlil: Bayındır burada, müşriklerin putları hakkında inmiş olan bu ayeti Müslümanlara uyarlayarak, her türbeyi ve kabri birer put yerine koymuş ve o türbeye gidenleri de putperest olarak ilan etmiştir.
 
Halbuki türbeye giden herkes bilir ki, orada yatan insanlar da yemek yer ve uyurlardı. Dolayısıyla bizim gibi birer kuldurlar ve ilah olamazlar. Ancak salih kullardan olmaları hasebiyle duaları daha makbul olduğundan, onlarla beraber Allah'a yalvarmak, yalnız yalvarmaktan daha tesirlidir.
 
"...Ey mü’minler, Allah'a TOPLUCA (hep birlikte) tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!" hükmü bu inceliği beyan eder. (Nur 31)
 
Allah indinde topluca tövbe nasıl daha makbul ise, topluca şükür de öylece daha makbuldür.
 
Peygamberimiz ve Hulefâ-i Raşidin döneminde, yağmur dualarının ve şükür secdelerinin topluca yapılması da buna bir delil olarak verilebilir.
 
Bayındır: “De ki; “Allah ile aranıza koyarak çağrıda bulunduklarınızın ne olduklarını gördünüz mü? Gösterin bana; yeryüzünde neyi yaratmışlar? Yoksa göklerde bir payları mı var? İçinize yatıyorsa bana bu konuda, daha önce gelmiş bir kitap veya bir bilgi kırıntısı getirin.” Allah ile arasına koyarak Kıyâmet gününe kadar cevap veremeyecek kimselere çağrıda bulunandan daha sapık kimdir? Bunlar onların çağrısının farkında olmazlar. İnsanların bir araya getirildikleri gün onlara düşman olacaklar ve yaptıkları kulluğu kabul etmeyeceklerdir.” (Ahkaf 46/4-6)
 
Tahlil: Burada yine her zaman yapageldiği üzere, putlara tapan müşriklere inen bir ayeti, Müslümanlara uyarlama gayreti ile kabir ziyareti yapan milyonlarla Müslümanı şirk ile itham etmiş Bayındır!
 
Her Müslüman bilir ki yaratmak ve yaşatmak Allah'a mahsustur! Vefat etmiş olan babasının kabrini ziyaret eden bir adamı, puta tapanlar kategorisine koymak nasıl bir kin ve gözü dönmüşlüktür, aklınıza havale ediyorum?
 
Peki Resûlullah aleyhisselatü vesselam'ın kabir ziyaretiyle alakalı şu hükümlerini nereye koyacağız?:
 
Büreyde radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
 
“Kabirleri ziyaret etmenizi yasaklamıştım. Ama artık ziyaret edebilirsiniz.” (Müslim, Cenâiz 106, Edâhî 37. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 77; Tirmizî, Cenâiz 60; Nesâî, Cenâiz 100)
 
Resûlullah, başka bir rivayette ise şöyle buyurdu:
 
“Kabirleri ziyaret etmek isteyen ziyaret etsin. Çünkü kabir ziyareti bize âhireti hatırlatır.” (Tirmizî, Cenâiz 60; Ebû Dâvûd, Cenâiz 77)
 
Bu dinin öğretmeni böyle buyururken, "...Bir topluluğa karşı olan kininiz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adil olun. Bu, takvaya daha yakındır..." hükmünü Abdülaziz beye hediye ediyorum. (Mâide 8)
 
Bayındır: "Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımız, biz, Allah'ın Elçisi'nin yolundayız. O, Elçisine şöyle demiştir:
 
"Sen bilgi ver (Kur'an'ı bildir); senin görevin sadece bilgi vermek (Kur'ân’ı bildirmek)tir. Yoksa onları hizaya getirmekle görevli değilsin." (Ğaşiye 88/21-22)  
 
Tahlil: Bayındır'ın, 'Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımız, biz, Allah'ın Elçisi'nin yolundayız...' sözü en yumuşak ifadeyle hilâfı hakikattir.
 
O elçinin bütün mucizelerini inkar edip Kur'an'dan başka mucizesi yoktur derken, nasıl binlerle mucize göstermiş olan Peygamberin yolunda olduğunu iddia edebilirsiniz?
 
İman esaslarının altıncısı olan kader maddesini inkar ederek, konuyla alakalı olan tüm ayet ve hadisleri reddederken nasıl o Nebi'ye yakın olabilirsiniz?
 
O Peygamberin takipçisi olan ve bizlere bu Kur'ân'ı getiren sahabileri ve talebeleri olan mezhep imamlarını tahkir ve tezyif ederken, nasıl olur da O Peygamberin yolunda olduğunuzu iddia edebiliyorsunuz?
 
İnsan biraz utanır!
 
Sırf geçmiş ulemaya ve hak dostlarına olan kininizden dolayı, şefaatle alakalı olan onlarca nâssı redderek Peygamberin yolunda olduğunu iddia etmek, bir kamera şakası çekmek gibi değil midir sizce?
 
Kur'an, "De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın..." buyururken, 'severim ama Peygamberin her sözünü de kabul etmek zorunda değilim' demek ve O'nun yolunda olduğunu söylemek ne ucuz bir ilüzyondur? (Âl-i İmran 31)
 
Bayındır: “Bu yeni dönemde doğru politikalar uygulayarak üstün başarılar elde etmenizi Allah'tan niyaz ederim.” 02.11.2015 Abdülaziz BAYINDIR"  
 
Tahlil: Güzel bir dua ile bitirmiş, lakin o kadar tekfiri bu kadar dua temizlemez! Zira beş bardak kusmuk, bir bardak suyla temizlenemez!
 
Son olarak, hidayete ermesi dileğiyle Abdülaziz beye, Kütüb-i Sitte'den kendisi gibi Harici fikirleri olan bir zatın naklettiği bir hadis ile bitireyim.
 
Samimiyetimle diliyor ve umuyorum ki, bu yazıyı okuduktan sonra tövbe eder ve 150 yıllık maziye sahip olan uydurulmuş modernizm dininden, 14 asırlık indirilen, Muhammed aleyhisselam’ın yaşam dinine rücû eder.
 
Selam, Allah'a ve Resulüne iman edenlere olsun!
 
Yezîd İbnu Süheyb el-Fakîr anlatıyor:
 
"Hâricilerin görüşlerinden biri içime işlemişti. Haccetmek, sonra da (propaganda yapmak üzere) insanların karşısına çıkmak arzusuyla, kalabalık bir grup içerisinde yola çıktık. Medine'ye uğradık. Orada Câbir İbnu Abdullah radıyallahu anh, insanlara hadis rivayet ediyordu. Bir ara cehennemlikleri zikretti. Ben: "Ey Resûlullah'ın arkadaşı! Sen ne konuşuyorsun? Halbuki Allah Teâla Hazretleri: "(Ey Rabbim!) Ateşe kimi atarsan mutlaka onu rezil-rüsvay edersin" (Âl-i İmran 192); "Ateşten her çıkmak isteyişlerinde oraya geri çevrilirler" (Secde 20) buyurmaktadır" dedim. Hz. Câbir:
 
"Sen Kur'ân'ı okuyor musun?" dedi. Ben de:
 
"Evet!" dedim.
 
"Öyleyse onun evvelini oku! Çünkü o, kafirler hakkındadır!" dedi ve sonra ilave etti:
 
"Sen, Allah'ın, Muhammed aleyhissalâtu vesselâm'ı dirilteceği Makam-ı Mahmud'u işittin mi?"
 
"Evet!" dedim. Dedi ki:
 
"O, Muhammed aleyhissalâtu vesselam'a mahsus Mahmûd makamıdır. Allah Teâla Hazretleri o makamın hatırına, Cehennemden çıkaracaklarını çıkarır!"
 
(Hz. Câbir) sonra, Sırat köprüsünün konuluşunu ve üzerinden insanların geçişini tavsif etti.
 
Biz: "Bu ihtiyarın, Aleyhisselâtü vesselâm hakkında yalan söyleyeceğini mi zannedersiniz?" dedik ve Hâricilikten rücû ettik. Hayır! Vallahi bizden bir kişiden başka, Hâricilikte kalan olmadı." (Müslim, İman 320, (191)
 
Ebu Hanife: Ebû Zübyan'dan bana rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber: "Ümmetimden müteelli olanların vay haline," buyurdu. Müteellinin kim olduğu sorulunca: "Onlar, filan kimse cennette, filan kimse de cehennemdedir, diyenlerdir." buyurdu. (Buhari, es-Sulh, 10.)
 
Kerem Önder    

İlgili Video: